SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



TÜRKİYE YİNE KAPIYA BAĞLANDI (7 Ekim 2004)


Dün Brüksel’de Avrupa Komisyonunun Türkiye İlerleme Raporu ile ilgili olarak yapılan açıklamalar Avrupa Birliğinin Türkiye’ye karşı her zamanki çifte standartlı,  ikiyüzlü tavrında hiç bir değişiklik olmadığını ve Türkiye’nin asla Avrupa Birliğine alınmayacağını bir kere daha gösterdi.

 

Komisyon Başlanı Prodi ve ilerlemeden sorumlu üye Verheugen’in basın toplantısında sarf ettikleri önemli cümleler şöyle:

 

“Türkiye’nin üyelik müzakerelerine evet,  ama şartlı bir evet”.

“Müzakerelerin sonucu şimdiden belli değil.   Bu ucu açık bir süreç.”

“Sürecin başarılı olması garanti değil.”

“Türkiye’ye bir üyelik tarihi verilmeyecektir.”

“Türkiye’nin demokrasi,  insan hakları,  temel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü konularındaki reform süreci kesintiye uğrarsa müzakereler derhal durdurulabilir.”

“Hukuk sisteminin AB hukukuna uyumlu hale getirilmesi yeterli olmayacak.   Bu değişikliklerin uygulamaya konması da değerlendirilecek.”

“Türkiye hukuk sisteminde çok önemli reformlar yaptı,  ama tabiî ki bunlar şu anda uygulamaya konmuş değil.”

“Siyasî kriterlerle ilgili gelişmelerin izlenmesi için AB Komisyonu 2005’ten itibaren her yıl bir rapor hazırlayacak.”

“Türkiye’den AB ülkelerine doğru bir göç hareketinin başlaması durumda işgücünün serbest dolaşımını kısıtlayacak tedbirler alınabilir.”

 

Sadece bu cümleler bile Türkiye’ye uygulanan katmerli çifte standardı ortaya koymaya yeterli.   Şimdiye kadar üye olan hiç bir ülkeyle müzakereler “şartlı” olarak başlatılmadı;  müzakerelerin sonucunun “belirsiz”,  “ucu açık” olduğı söylenmedi.   Her aday ülkeye müzakereler başlarken bir üyelik tarihi verildi.   Hiç bir ülkeye demokrasi,  özgürlükler gibi son derece geniş kapsamlı,  uygulamada muğlak kavramların arkasına sığınılarak “müzakereleri derhal durdurma” tehdidi getirilmedi.   Hiç bir ülkeye “kanunları çıkarman yetmez,  uygulamayı da görüp beğenmemiz lâzım” denmedi.   Hiç bir ülke için her yıl özel bir rapor çıkarılmadı.   Ve nihayet,  AB’nin en temel ilkelerinden biri olan işgücünün serbest dolaşımı konusunda hiç bir ülkeye,  hem de daha müzakereler başlamadan, kısıtlama getirilmedi.  Sadece bu kısıtlama bile Türkiye’ye asıl üyelerin altında,  ikinci sınıf bir statü verilmesi anlamına geliyor.

 

Türkiye ile müzakerelerin başlamasına sözde Evet derken getirilen bunca şart ve kısıtlama,  AB’nin Türkiye’yi üyeliğe almamak için ipe un sereceğini,  sadece içi boş bir müzakere süreci başlatarak Türkiye’yi en az bir 15 yıl daha Gümrük Birliği ve “reform süreci” ile AB’ye bağımlı halde tutmayı amaçladığını açıkça gösteriyor.   Bu ifadelerle AB’nin gerçek niyetini anlamak istemeyenler İlerleme Raporundaki şu bahislere de göz atabilirler:

 

Başta Kürtler olmak üzere, Lozan’da azınlık olarak tanınan üç etnik grup dışındaki etnik grupların azınlık olarak tanınması, siyasî partilerin Türkçe dışındaki dilleri kullanabilmesi, Fener Rum Patrikhanesinin Ekümenik sıfatının tanınması,  Heybeliada Ruhban Okulunun açılması, ders kitaplarında azınlıkları güvenilmez olarak gösteren ifadelerin kaldırılması ( Ermeni ve Rumların I.  Dünya Savaşı ve Millî Mücadele dönemindeki ihanetlerini anlatan tarihî bilgiler kast ediliyor),  Alevîlerin ayrı bir dinsel grup olarak resmen tanınması,  Protestan kiliselerine,  yani misyonerlik faliyetlerine her türlü özgürlüğün tanınması, vs. vs.

 

Tabiî AB’nin bütün istekleri bunlardan ibaret kalmayacak.   AB asla böyle bir taahhütte bulunmuyor.   Türkiye’ye hiç bir güvence verilmeden,  her an sona erdirilme tehdidiyle yürütülen müzakere sürecinde AB’nin Türkiye’nin karşısına her dakika yeni taleplerle çıkacağından kimsenin şüphesi olmasın.

 

Bütün bunlar Türkiye’nin AB tarafından asla üyeliğe alınmayacağını,  sonu olmayan bu üyelik sevdasında ısrar eden bir Türkiye’nin de bugünkü sınırlarını ve üniter yapısını koruyamayacağını açıkça gösteriyor.   Buna karşılık Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle siyasî sınıfı,  bazı sermaye grupları ve malûm medyası bu kadar itilip kakılmayı, aldatılmayı ve aşağılanmayı bile zafer olarak gösterme çabasında.   İngiltere Dışişleri Bakanı bile “İlerleme Raporunda sakıncalı yerler var ama, bunlar ileride düzeltilebilir derken”,  daha bir gün önce “Şartlı bir Eveti kabul edemeyiz” diye kükreyen Başbakan Erdoğan raporu “dengeli” bulduğunu açıklıyor.  Asıl tehlike burada.   Türkiye ABD ve AB’nin güdümüne girmiş siyasî sistemini, büyük sermayesini ve medyasını millîleştirmezse er geç parçalanacak,  yok olacak.


HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.