SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



Türk Fikir Hayatında Kolonyal Aydın (Türkiye Günlüğü, Sayı 35, Temmuz 1995)


 
Osmanlı ülkesine Batı düşüncesi, Osmanlı ordusunun küffâr karşısında ard arda uğradığı yenilgilerin meydana getirdiği bozgun ortamında girdi. 18. asra kadar Müslümanlar Osmanlı Devletinin Avrupalılar karşısındaki askerî başarılarını İslam'ın küfür yeryüzünden silinene kadar sürecek olan ilerleyişinin kendi devirlerindeki tecessümü olarak gördüklerinden, Gelibolu'dan Viyana kapılarına uzanan yürüyüşün bir gün geriye döneceğine asla ihtimal vermezlerdi. 18. asırda, Osmanlı Devletinin kuzeyinde ve batısında yer alan Hıristiyan düşmanları karşısındaki ezici askerî üstünlüğünü kaybettiği anlaşılınca Osmanlıların kendi kurumlarına ve zihniyetlerine olan güveni sarsılmaya başladı, Avrupalıların askeri başarılarının ardında yatan sırlara vakıf olmak için çeşitli Avrupa ülkelerinden askeri danışmanlar getirilmesiyle Türkiye'de Avrupa düşüncesi sistematik olarak öğretilmeye başlandı. Uzunca bir süre askerî eğitime münhasır kalan devlet destekli Avrupa etkisinin nüfuz alanı önce II. Mahmut'la, arkasından da Tanzimatla iyice genişledi. Bu gelişmenin bir sebebi, yalnızca askerî ıslahatın devleti eski gücüne kavuşturmaya yetmediğinin ortaya çıkmasıyla, Batılılaşmanın dozajını artırmanın bir çok kişiye en aşikâr çözüm olarak görünmesiydi. Diğer sebep ise Osmanlı Devletinin büyük Avrupa devletlerinden herhangi birine karşı koyabilmek için başka bir büyük devlete muhtaç olacak kadar zayıf düşmüş olmasından kaynaklanıyordu. Böylece "dostumuz" olan büyük devletler de kendilerini ve doğal müttefikleri addettikleri Osmanlı gayrimüslimlerini Osmanlı Devletine ve Osmanlı Müslümanlarına karşı daha avantajlı bir konuma getirecek türde bir Batılılaşmayı Osmanlı Devletine dayattılar.
 
Tanzimat paşaları, son derece araççı reformculukları ve Fransızca bilmeleri bir yana bırakılırsa, kültür ve dünya görüşü olarak bir asır öncesinin Osmanlı devlet ricalinden farklı değillerdi. Batılılaşmanın ivme kazanması sonucunda 50 yıl içinde Tanzimat paşalarından Türkiye'de tarımın ıslahı için Anadolu'yu İngiliz ırkından çiftçi aileleri iskan etmeyi gerekli gören Prens Sabahattin'e, Avrupa devletlerinin sömürgelerindeki Müslümanların zulüm ve hakaret görmelerinin Müslüman olmalarından değil, cahil ve tembel olmalarından kaynaklandığını iddia eden Abdullah Cevdet'e, camilere oturmak için sıralar konmasını, kadınlarla erkeklerin bu sıralarda yan yana ibadet etmesini savunan Ziya Gökalp'e gelindi. Batılılaşmanın kerametine fazlaca bel bağlamış Osmanlılar olan Tanzimatçıların önayak oldukları reformlar iki kuşak içinde kendi toplumuna Avrupalı gözüyle bakan kolonyal aydın tipini ortaya çıkardı.. Kolonyal aydınlar Türkiye'nin 20. yüzyılına damgalarını vurdular. Her nesilde Batı düşüncesine daha çok bağlanıp yerli kültürden daha çok koparken, Türk fikir hayatının hâkim unsuru olmayı da sürdürerek günümüze kadar geldiler. 18. asırda ürkek adımlarla başlayıp 20. asırda sınır tanımayan bir hummaya dönüşen Batılılaşmanın fikrî boyutunun arkasında evrensel ve tek bir doğrunun olduğu ve bu doğrunun anahtarının Batı'nın elinde bulunduğu varsayımı yatmaktadır. Halbuki en azından toplumsal düzleme doğru farklı zümre, sınıf, millet ve kültürler için izafîdir. Bu izafiyet göz önünde bulundurulmadan Batı toplumlarında üretilen fikir kalıplarının olduğu gibi Türkiye'ye ithal edilmesi ve zamanla hâkim düşünce tarzı haline gelmesi Türk fikir hayatının gelişmesine sekte vurmuştur. Bu olumsuz etki iki yönlüdür. Birinci sorun, başka toplumlar için üretilen teorilerin şabloncu bir anlayışla Türkiye'ye uygulanmasıdır. Bu şekilde teorik soyutlama toplumsal gerçeğin daha iyi kavranmasına hizmet etmek yerine gerçeği çarpıtarak anlaşılmaz bir hale getirir. İkinci sorun, her teorinin bilgi nesnesine sorulacak soruları içermesi, dolayısıyla teoriden tamamen bağımsız olgusal bilgi olmaması gerçeğinden kaynaklanmaktadır. İthal malı teorilerle düşünen bir Türkün Türk toplumsal gerçeğine soracağı sorular bu teoriler tarafından belirlendiği için Türkiye hakkındaki olgusal bilgisi de bölük pörçük, eksik ve hatalı olarak teşekkül eder. Bu iki soruna çoğu zaman benimsenen Batılı düşüncelerin tam anlamıyla kavranamamış olması da eklenir. Böylece yabancılaşma tamamlanmış ve kolonyal aydın olanca garabetiyle Türk ilim irfan sahnesinde arz-ı endam etmeye hazır hale gelmiştir.
 
Soldan Bir Örnek
 
Marksist Türk aydınlarının hemen tamamının toplumun en Batılılaşmış kesiminden gelmesi ve Marksizmin özellikle Türkiye'de yaygınlaşan haliyle güçlü bir dogmatizm unsuru içermesi sebebiyle Türk Marksistlerinin ürünleri, maalesef kolonyal aydın hastalıklarına sık tesadüf edilen bir alan olagelmiştir. Kolonyal zihniyet kavramına biraz daha açıklık kazandırmak için bu alandan temsil kabiliyeti yüksek bir örneği incelemek yerinde olacaktır.
 
Birikim dergisinin Mayıs 1978 sayısında yayınlanan Ömer Laçiner'in "Malatya Olayı- Türkiye'deki Faşist Hareketin Yapışı ve Gelişmesi” adlı yazısında ayrıntılı bir MHP tahlili yapılmaktadır. Yazı 1979'da Maraş'tan Sonra adlı bir broşür içinde Birikim imzasıyla tekrar yayınlanmıştır. Yazara göre MHP'nin başlıca faaliyet alanı ve destek üssü Çorum-Erzurum-Antep üçgenidir. Bu durum bu bölgenin etnik ve dinî yapısının sonucudur: "Türkiye'nin doğusunda çoğunluğunu oluşturan Kürt halkı ile batısında çoğunluğu oluşturan Türk halkı, bu bölgede hemen hemen eşit nüfusa sahip olarak bulunurlar. Aynı şey ülkedeki iki büyük mezhep kümesi için de geçerlidir. Bölgedeki Alevi ve Sünni nüfus oranı eşite yakındır. Çünkü genellikle ayrı etnik gruplar aynı zamanda ayrı mezhep kümesi gruplarıdır da. Dolayısıyla...bölge halkı Sünni Türk ve Alevi Kürt toplulukları halinde yaşamaktadır" (Maraş'tan Sonra, s.64.). Laçiner yazının geri kalan kısmında bu tespitine dayanarak uzun tahlillere girişmektedir. Şimdi bu tespitlerin doğruluk derecesini araştıralım. Çorum, Erzurum ve Antep arasında kalan bir üçgene şu iller girmektedir: Adıyaman, Amasya, Antep, Çorum, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Malatya, Maraş, Sivas, Tokat, Tunceli, Yozgat. Bu illerden Amasya, Çorum. Kayseri, Tokat ve Yozgat'ta Kürt nüfus yok denecek kadar azdır". 1975 nüfus sayımı sonuçlarına göre bu beş ilin nüfusu, mezkur bölgenin toplam nüfusunun % 36.3'ünü teşkil etmektedir. Antep, Erzincan, Erzurum, Malatya, Maraş ve Sivas illerinde ise aynı dönemde Kürt nüfusun toplam nüfus içindeki oranı % 10 ila 20 arasında değişmekteydi. Bu altı ilin nüfusu da mezkur bölge nüfusunun % 50.9'unu teşkil etmekteydi. Kürt nüfusu olduğundan biraz fazla kabul etmek pahasına bu altı ilin tamamında Türklerin nüfusun % 80'ini meydana getirdiğini kabul edersek, altı ildeki Türklerin nüfusunun bölge toplamına olan oranı olarak % 40.7 rakamını elde ederiz Buna tamamını Türk kabul ettiğimiz beş ilin nüfus oranının eklenmesi % 77 sonucunu verir. Türklerin azınlıkta olduğu Elazığ, Adıyaman ve Tunceli illerindeki Türk nüfusu da katarsak bölgedeki Türk nüfus oranı % 80'i bulur. % 80 ve % 20 oranlarını eşit kabul etmek hiçbir kıstasa göre mümkün olamayacağına göre Laçiner'in birinci iddiası yanlıştır.
 
Gelelim bölgede Türklüğün Sünnîlikle, Kürtlüğün Alevilikle örtüştüğü iddiasına. Önemli bir Alevi nüfus barındıran Çorum, Tokat ve Yozgat'ta bütün Aleviler Türktür. Hem Alevi Türklerin, hem de Alevi Kürtlerin bulunduğu illerden Sivas ve Malatya'da Alevi Türkler Alevi Kürtlerden daha fazla, Erzincan ve Maraş'ta ise iki grup aşağı yukarı eşit sayıdadır. Öte yandan Adıyaman, Elazığ, Malatya ve Erzurum'daki Kürtlerin çoğu Sünnidir. D olayısıyla Laçiner'in bölgedeki mezhep ve etnik grup ilişkisi hakkındaki iddiası da gerçek olmaktan uzaktır.
 
Laçiner'in Birikim'in genel çizgisine uygun olarak Türk sosyalist hareketine akıl hocalığı yapma anlayışı içinde ve MHP'nin ne olduğunu açıklama iddiasıyla kaleme aldığı yazıdaki bu vahim hatalar Türkiye sınırları içinde kalmadı. Çağlar Keyder, İngiltere'de yayınlanan New Left Review dergisinin 115. sayısında yayınlanan "The Political Economy of Turkish Democracy" adlı yazısında, Laçiner'in mezkur yazısından sitayişkâr bir dille söz ettikten sonra burada ele alınan hataları aynen iktibas etti. Üstelik Alevî kelimesini Shiite (Şii) seklinde tercüme ederek vahim hatalara bir yenisini ekledi. (New Left Review, No. 115, May-June 1979).
 
Kendi ülkesinin en temel toplumsal gerçeklerinden bu denli bihaber aydın veya akademisyenleri başka herhangi bir ülkede bulmak kolay değildir. Ne yazık ki Batılılaşmış Türk aydınları külliyatında yukarıda ele alınanlar gibi kendi toplumuna yabancılaşmış olmaktan kaynaklanan hatalar sayısızdır. Tabii olgu hatalarından daha da önemli olan. Türk toplumuna çarpık bir prizmadan bakma hastalığıdır. Topluma yabancılaşmış aydınlar, Türkiye'nin sorunlarını çözmesinin önündeki engellerden biridir. Türkiye artık kolonyal aydınlardan kurtulmalıdır.
 
Türkiye Günlüğü, Sayı 35, Temmuz 1995.

HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.