SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



TELEKOM SATIŞININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ (17 Kasım 2005)


Bugünlerde bazı çevreler sabah akşam şu sözleri tekrarlamakla meşgul:  “Sermayenin dini,  dili,  ırkı,  milliyeti yoktur.   Nerede uygun zemin bulursa oraya gelir.”   Şahsen bu iki cümle arasında bir sebep-sonuç ilişkisi,  eskilerin tabiriyle bir “illiyet rabıtası” kuramadığımı itiraf etmek zorundayım.   Sermayenin milliyetinin olup olmadığı “uygun zemin bulduğu” yerlere gelip gelmemesiyle anlaşılmaz.   Zaten “Sermaye kâr gördüğü yere gelmez” diyen de yok!   Sermayenin milliyetinin olup olmadığı ise uygun zemin görüp yerleştiği bir ülkede elde ettiği kârı değerlendirme aşamasında  ortaya çıkar.

 

Bugün Brezilya gelişmekte olan dünyada önemli bir ekonomik ve siyasî güç haline gelmiştir.   182 milyonluk nüfusuyla büyük bir pazar olan Brezilya Latin Amerika’nın en önemli sanayi ülkesidir.   Amerika’nın arka bahçesinde yer aldığı için önemli ölçüde ABD’nin ekonomik nüfuzu altına girmiş ve Dünya Bankası-IMF ikilisinin başlıca deneme tahtalarından biri olmuşsa da sahip olduğu potansiyel sayesinde hiç bir zaman ipleri tamamen Washington’a teslim etmemeyi de başarmıştır.   Bu sayede bugün Brezilya Meksika gibi ekonomisini tamamen Amerika’nın kontrol ettiği bir ülke olmaktan da,  Arjantin gibi sanayisizleşip iflâs etmekten de kurtulabilmiştir.   Batı sermayesine önemli ölçüde bağımlı olduğu için bir Çin,  hatta bir Hindistan ölçüsünde bir bağımsız kalkınma örneği değilse de, belli ölçüde bağımsız politikalar izleyebilmekte ve kalkınmaya devam etmektedir.   Meselâ 1997’de başlayan gelişmekte olan piyasalar krizinden Brezilya devalüasyon yapıp rekabet gücünü arttırarak çıkmayı becerdi,  buna karşılık IMF’nin emriyle parasını değerli tutmaya devam eden Arjantin ve Türkiye ise büyük krizler yaşadı. Bu yanlış kur politikası yüzünden bugün Türkiye uluslararası rekabet gücünü her geçen gün daha çok yitiren,  sanayisizleşen,  borç parayla ithal mal tüketerek yaşayan bir ülke oldu.

 

Kalkınma sürecini esas alan ekonomi politikaları sayesinde Brezilya Çin’den sonra dünyada en çok doğrudan yabancı yatırım çeken ülke.   2004 yılında Brezilya 19 milyar dolar,  yani millî gelirinin % 3’ü kadar doğrudan yabancı yatırım almış.   Buraya kadar güzel.   Yabancı sermaye Brezilya’da “uygun zemin” bulmuş ve bu ülkeye gitmiş.    Şimdi de Brezilya’nın 2004 yılı ödemeler dengesine bir göz atalım.   Brezilya 2004’te 45 milyarlık ithalata karşılık 70 milyar dolarlık ihracat yapmış,  böylece 25 milyar dolarlık bir dış ticaret fazlası elde etmiş.   Bu tabiî ki bu ülkenin 1980’li yıllarda Türkiye gibi Dünya Bankası-IMF politikalarına kucak açıp kalkınmacı politikaları “komünistlik” diye terk etmemesinin ve son yıllarda yine Türkiye’nin tersine rekabetçi bir kur politikası izlemesinin sonucu.   Biz de Özal’dan itibaren kendi aklımızı rafa kaldırıp IMF’nin her dediğini yerine getirmeseydik bugün buna benzer bir durumda olabilirdik.   Halbuki 2004 yılında 35 milyar dolarlık dış ticaret açığı verdik ve bu açık halen artmaya devam ediyor (Eylül sonu itibarıyla Türkiye’nin 12 aylık dış ticaret açığı 42 milyar dolar oldu).   Her neyse,  biz yine Brezilya’ya geri dönelim.   Türkiye 25 milyar dış ticaret fazlası verseydi cari hesabı (yani dış dünyayla yaptığı bütün mal ve hizmet alışverişinin toplamı) aşağı yukarı 35 milyar dolar fazla verirdi,  çünkü Türkiye cari hesabın dış ticaret haricindeki turizm,  işçi dövizi gibi kalemlerinden net döviz girdisi sağlamaktadır.   Brezilya ise 2004 yılında 25 milyar dolarlık dış ticaret fazlasına karşılık sadece 2 milyar dolarlık bir cari fazla verebilmiş.   Neden acaba?   Gayet basit!   Brezilya’ya gelirken “dilini,  dinini,  ırkını ve milliyetini” hiç belli etmeyen (!) yabancı sermaye iş Brezilya’da elde ettiği kârın değerlendirilmesine gelince birden milliyetini hatırlayıvermektedir.   Brezilya’da yatırım yapmış olan yabancı sermaye grupları 2004 yılında bu ülkeden anavatanlarına tam 7 milyar dolarlık kâr transferi yapmışlardır.   Gerçek rakamın bunun üzerinde olduğuna da şüphe yoktur,  çünkü çokuluslu şirketlerin anavatanlarından ithal ettikleri bazı girdilerin fiyatını şişirerek de kâr transferi yaptıkları (transfer fiyatlaması) ekonomi literatürüne geçmiş bir olgudur.   Bu kâr transferlerine yabancıların Brezilya’daki hisse senedi ve tahvil yatırımlarından kazandıkları 10 milyar doları aşan tutarın yurt dışına transferi de eklenince Brezilya’nın cari fazlası,  yani dış dünyayla yaptığı mal ve hizmet alışverişi sonunda elinde kalan para 2 milyar dolara düşmektedir.

 

Demek ki doğrudan yabancı yatırım bazılarının göstermeye çalıştıkları gibi  bir piyango ikramiyesi,  veya sadaka,  zekât değildir.   İlk başta ülkeye belli bir para gelirken bir süre sonra kâr transferleriyle ülke dışına sürekli bir katma değer transferi başlamaktadır.   Bu bir yandan millî geliri azaltırken,  bir yandan da ödemeler dengesi üzerinde yük oluşturmaktadır.    Bu yüzden millî ekonomi politikası izleyen Çin,  Güney Kore gibi ülkeler buralara gelmek isteyen yabancı sermayenin ihracata yönelmesine büyük önem vermektedirler.   Hele Türkiye gibi kronik dış ticaret açıkları veren bir ülke için bu hayatî önemdedir.   Yabancı sermaye ülkede yeni tesisler kuruyorsa,  yeni istihdam imkânı yaratıyorsa ve net ihracat yapabiliyorsa ekonomi için yararlıdır.   Aksi takdirde ülkenin döviz dengesine yeni ve daimî bir yük binecektir.   İşte bugün Brezilya 1990’larda IMF’nin talimatıyla yaptığı özelleştirmelerin faturasını ödemekte,  dış ticaret fazlası ile yabancıların kâr transferlerini finanse etmektedir.   Meselâ elektrik üretimi ve dağıtımı gibi altın yumurtlayan tavuk durumundaki bir sektörün bütün kârı her yıl yurt dışına aktığı gibi bir de döviz dengesinde gedik açmaktadır.   Dolayısıyla Türkiye’nin kendi imkânlarıyla kurup geliştirdiği kârlı sanayi ve altyapı kuruluşlarının yabancılara satışı,  bu paranın da bütçenin faiz ödemelerinde kullanılması akılsızlıktan başka bir şey değildir.   Telekom’un hiç bir ekonomik gerekçe olmaksızın  özelleştirilerek yabancılara satılması bu akılsızlığın son örneğidir.   Önümüzdeki yıldan itibaren Telekom’un bir ilâ iki milyar dolar arasındaki kârını ödemeler dengesinde döviz çıkışları arasında görmek şaşırtıcı olmayacaktır.    Bu arada elde edilen özelleştirme geliri ise Hazinenin bir haftalık faiz ödemesi karşılığında çoktan tüketilmiş olacaktır.


HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.