SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



SEÇİM 2011: BEYAZ POLİTBÜRODA HÜSRAN (17 Haziran 2011)


2010 Kasımında “Cumhuriyetçi Siyasette Vahim Tablo” yazımı kaleme alırken Türkiye kamuoyunda bir Beyaz Türk fırtınası estirilmekteydi:   Kültürel olarak kozmopolit,  dış politikada sonuna kadar Batıcı,  işbirlikçi,  iç politikada seçkinci,  laikçi ve İslam karşıtı Beyaz Türk elitin tanınmış simaları medyada ardı ardına Türkiye’nin Türklüğünü sorgulayan ve İslâmı küçümseyen açıklamalar yapıyorlardı.   Beyaz medyanın ve askerin gözdesi jeoloji profesörü Şengör Türk halkının % 90’ının etnik olarak Türk değil,  “dönme” olduğunu iddia ediyor,  ünlü mimar Doğan Kuban da benzer şeyler söyleyerek Türk olmayı Türkçe konuşmaya indirgiyordu.   Bunların içinde belki de en dikkate değer olanı büyük sermayenin önemli isimlerinden Can Kıraç’ın Akşam gazetesine verdiği röportajda Türkiye’deki on milyonlarca inançlı Müslümanı rencide edecek şekilde “Bilmediğim bir lisanla dua etmeyi anlamlı bulmuyorum” demesiydi.

 

Beyaz Türk elitinin üst tabakası kartel medyasında anti-Türk ve anti-İslam içerikli bir kampanya yürütürken internet medyasında daha sistemli bir paralel hareket gözleniyordu.   Geniş bir ekiple,  çok organize bir şekilde çalışan bir internet sitesinde bir yandan AKP’ye karşı çok sert bir muhalefet yürütülürken,  bir yandan da İstiklâl Harbinin ve Cumhuriyetin esas olarak şeklen Müslüman bir kripto azınlık tarafından yürütüldüğü,  Atatürk’ün de Türk olmayıp bu azınlıktan olduğu öne sürülüyordu.   Sitenin akıl hocası olan ve 1970’lerden beri Atatürk düşmanlığıyla tanınan profesöre göre  Cumhuriyet,  hatta Türkiye tarihinde ne kadar önemli şahsiyet varsa hemen hepsi ya bu azınlıktandı,  ya da bu azınlıktan biri tarafından yönlendirilmişti.   Böyle bir kampanyanın çok sert bir AKP karşıtlığıyla harmanlanarak sunulmasının amacı Türkiye’de Kuvva-yi Milliye anlayışından gelen vatansever,  Atatürkçü,  Cumhuriyetçi kesime şu mesajı vermekti:   “Türkiye’de İslamcı-Osmanlıcı siyasete karşı Cumhuriyetçi siyasetin doğal lideri Beyaz Türklüktür;  doğal müttefiki de İsrail-İngiltere-ABD üçlüsüdür.   Bu bayrağın altında toplanmazsanız gerici yobazlar sizi ham yapar,  ona göre!”

 

Medyada bu garip kampanyanın başlatılmasından bir süre önce siyasette de garip bir olay olmuş,   CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın CHP milletvekili bir hanımla yatak odasında çekilmiş görüntüleri beyaz medyanın amiral gemisinin internet sitesi üzerinden yayınlanmıştı.   Beyaz medyanın militan unsurları Baykal’ın başına gelen kaset komplosunun Fethullahçıların işi olduğunu ileri sürerken Baykal istifa açıklamasında Fethullah Gülen’e selâm göndererek “Bunu senin yapmadığını biliyorum” mesajını vermişti.   İstifanın ardından partide hiç tabanı olmayan Kemal Kılıçdaroğlu her nasılsa Baykal’ın kader arkadaşı Önder Sav’ın destek vermesiyle CHP’ye genel başkan oldu.

 

Derken Kılıçdaroğlu CHPsi kurultaya gitti ve parti yönetimi yenilendi.   Fakat o da ne?   Ben “Tuncelili genel başkan CHP’ye oy kaybetttirir mi?” diye düşünürken CHP yönetimi baştan aşağı Beyaz Türk olmuştu.   Türk halkının hissiyatına da, değerlerine de,  sorunlarına da yabancı,  kendini Türk değil Batılı olarak gören elitist ve kozmopolit bir grup tamamen tepeden inme olarak CHP yönetimine oturmuştu.   Bunlar arasında yıllarca Türkiye düşmanı Sorosçu vakıflar hesabına toplumsal araştırmalar yaptıktan sonra Zincirlikuyu Mezarlığının giriş kapısındaki “Her canlı ölümü tadacaktır” meâlindeki âyeti “sinir bozucu” bulduğunu söyleyerek beyaz medyanın gözdesi olan kadın akademisyen de vardı.   Beyaz elitten gelmeyen az sayıda isim arasındaysa etnik ayrılıkçılığa yakın olarak tanınan eski Diyarbakır Baro Başkanı yer almaktaydı.   Böyle bir kadroyla CHP’nin iktidar adayı olabilmesi imkânsızdı. 

 

Her bakımdan garip bir durumla karşı karşıyaydık.   Ortada Baykal’a derin operasyon yapıp CHP’yi yeniden dizayn edebilecek güçte bir irade vardı.    Buna karşılık bu kadar gürültüden sonra ortaya çıkan yeni CHP’nin AKP karşısında başarılı olabilme şansı eskisinden daha düşüktü.    Demek ki bu iradenin gücü vardı,  fakat aklı yoktu,  ya da akıl tutulmasına uğramıştı.   Peki kimdi bu esrarengiz ve beceriksiz irade?

 

Eldeki bilgiler rasyonel analiz yapmaya yetmiyorsa devreye sezgi girer.    CHP’deki Beyaz Türk izleri taşıyan operasyonun medyadaki Beyaz Türkçülük kampanyasıyla eşzamanlı olması dikkat çekiciydi.   Öndegelen Beyaz Türklerin toplumun genel değer yargılarına aykırı çıkışlarla Beyaz Türklük propagandası yapmaya başlamaları sağlıklı bir ruh halinin tezahürü değildi;   kuşatılmışlık psikolojisini yansıtıyordu.   AKP’nin iktidarını pekiştirmesinin ve sivil siyaset üzerindeki bürokratik hegemonyanın araçlarını tırpanlamasının beyaz eliti bir varoluş korkusuna sürüklediği anlaşılıyordu.   Korku ve paranoyaya esir düşenler ancak çok yakınındakilere güvenebilirler.   Buradan yola çıkarak medyadaki Beyaz Türk kampanyasıyla CHP’yi  Beyaz Türklere teslim eden  operasyonun aynı iradenin ürünü olduğunu sezdim.    Bu sezgiden yola çıkarak 5 Kasım 2010’da Cumhuriyetçi siyaseti çıkmaza sokacağını düşündüğüm Beyaz Türkçülük kampanyasını ve yeni CHP’yi eleştiren “Cumhuriyetçi Siyasette Vahim Tablo” yazımı kaleme aldım.  Bakın ondan sonra neler oldu...

 

VARAN 1: Ben takip etmem;  bir dostum benim yazılarımdan başka internet sitelerinde ne kadar alıntı yapıldığını sürekli izlermiş.  Yazıdan birkaç gün sonra görüştüğümüzde “Yazını önemli buldum,  fakat ilginç bir durum var,  daha önceki yazılarından onlarca site alıntı yaparken bu seferki alıntı veya link sayısı sıfır” dedi ve Google’ı açıp gösterdi.   Tahmin edileceği gibi yazılarımdan alıntı yapanlar genellikle milliyetçi/ulusalcı çizgide ve AKP muhalifi olan sitelerdi.   Ben bunların tek merkezden yönetildiğinden uzun süredir kuşkulanıyordum,  işte ispatı karşımdaydı.   Daha vahim olan nokta şuydu:   Bunlar beni Türkiye’nin çıkarlarına aykırı görüşler savunduğum için değil,  Beyaz Türk elitinin Türklüğü ve İslamı aşağılayan görüşlerini eleştirdiğim için aforoz etmişlerdi.  Demek ki bunlar gerçek milliyetçiler değil,  Beyaz Türk hegemonyasının devamı için halkın vatanseverlik duygularını istismar ederek AKP hükümetini yıpratmaya çalışan besleme unsurlardı.

 

VARAN 2:  Varan 2 birincisinden aylar sonra,  12 Haziran seçimine üç hafta kala ortaya çıktı.   Bir gazetede yer alan iddiaya göre Baykal’ın kasetinin 6 Mayıs 2010’da patlatılmasından üç ay kadar önce İnan Kıraç Deniz Baykal’la görüşmüş ve Baykal’dan (daha sonra Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelince tasfiye edeceği) üç yöneticinin görevden alınmasını istemiş,  Baykal da Kıraç’ın bu isteğini reddetmişti.   Tabiî bu olay İnan Kıraç’ın Baykal’a yapılan kaset operasyonuyla irtibatlı olduğu anlamına gelmez,  ama Kıraç’ın Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında oluşan yeni CHP’nin mimarlarından biri olduğunu pekâla gösterir.   İnan Kıraç’ın bilmediği lisanla dua etmeyi anlamlı bulmayan Can Kıraç’ın kardeşi olduğunu söylememe gerek yok.   Demek ki bazen sezgi de insanı gerçeğe götürebiliyor.

 

Şimdi de kısaca seçim sonuçlarını ele alalım:    Bir kere Kılıçdaroğlu ve şürekâsının CHP’nin aldığı % 25.9 oyu başarı gibi göstermeye çalışmaları tek kelimeyle acıklıdır.   Kılıçdaroğlu’nun geçen yıl CHP’nin oy hedefini % 40 olarak ilân ettiği konuşmasının videosunu Haber 7 adlı internet sitesinde seyredebilirsiniz.   CHP seçildiğinin haftasında Tunceli’de,  ardından Diyarbakır’da PKK için genel aftan söz eden,   aklınca halkın hoşuna gidecek diye ağzını bozan,  diş sökmeye kalkan genel başkanıyla,   halkın içinde hiçbir varlık gösteremeyen Beyaz Türk yöneticileriyle,   ayrılıkçılığa göz kırpan tutumuyla son derece ölçüsüz vaatlerine rağmen (veya belki de de onlar yüzünden) beklendiği gibi şapa oturmuştur.

 

Şimdi CHP’nin nasıl şapa oturduğunu ve AKP’nin sekiz yıllık iktidar yıpranmışlığına rağmen oylarını nasıl arttırabildiğini örnek bir olayla görelim:  Olay Kars’taki “İnsanlık Anıtı” adı verilen heykelin yıkılması.    Hatırlanacağı gibi AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin birçok millî davasında tamamen ABD ve AB’nin dayatmalarına yeşil ışık yakan,  dış politikada Türkiye’nin çıkarlarından taviz vermeye hazır bir görüntüdeydi.    Bu konulardan biri de Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesiydi.   Başta ABD olmak üzere Batı  ülkeleri Ermenistan’ın Türkiye üzerinden Batı’ya bağlanarak Rusya’nın nüfuz alanından çıkmasını istiyordu;  bunun yolu da Türkiye-Ermenistan kara sınırının açılmasından geçiyordu.   Ancak Ermenistan’ın bir yandan Türkiye’yi soykırım suçlusu olarak gören resmî tutumu,  öte yandan kardeş ülke Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal altında tutması Türkiye açısından böyle bir normalleşmeye engeldi.   AKP hükümeti bu sorunlar çözülmeden Ermenistan’la ilişkileri normalleştirebilmek için kültür alanında bazı adımlar atarak bir yandan Türk kamuoyunu yumuşatmaya,  bir yandan da normalleşme için bastıran Batı’yı tatmin etmeye çalıştı.   Bu hamlelerin çoğu o zaman AKP’den Kars Belediye Başkanı olan Naif Alibeyoğlu tarafından  yürütüldü.   Bunlardan biri de Ermenistan’dan görülsün diye devâsa boyutta inşa edilen,  sözde dünya barışına katkıda bulunmayı amaçlayan,  gerçekte Ermenistan’dan özür dileme anlamı taşıyan heykelin yapılmasıydı.   93 Harbinde ve Seferberlikte Ermeni zulmünden çok çeken ve Azerbaycan’la yakın ilişkisi olan Kars’ta heykel halk tarafından hiç benimsenmedi,  protesto edildi.   Bu arada AKP hükümeti  sınır kapısı ısrarının hem Azerbaycan’la ilişkileri onarılamayacak şekilde bozacağını,  hem de oy kaybettireceğini gördüğü için yavaş yavaş bu konuda tavır değiştirmeye başlamıştı.   Nihayet bu yılın Ocak ayında Başbakan Erdoğan Kars’ta yaptığı bir konuşmada (aslında bilgisi dahilinde ve belki de kendi talimatıyla yapılmış olan) anıtı “ucube” ilân etti ve yıkılacağını açıkladı.

 

Peki Beyaz Politbüro ne yaptı?   Bu olayı AKP hükümetini yıpratmak için  bulunmaz bir fırsat zanneden beyaz irade kartel medyası üzerinden birtakım Cihangir entelleriyle bir “sanatçının özgürlüğüne ve sanat eserine saygı” kampanyası başlattı.  CHP belki resmen tavır almadı ama,  bu kampanyayı destekledi.   Akıllarınca Türk halkı “Vay be,  AKP sanat özgürlüğüne bile karışmaya başladı” deyip korkacak ve CHP’ye oy verecekti!   Kars’a baraj gövdesi yüksekliğinde,  ancak bir inşaat şirketince parçalanabilen dev bir heykel dikmenin neresi sanat olayı?   Bu iş Mimarsinan atölyesinde yapılan 2-3 m.lik heykellerii Fındıklı Parkına dikmeye benzemez.   Heykeltraş o heykeli oraya dikecek serveti nereden edinmiş ve izni nasıl almış?   Bunun tamamen siyasî bir olay olduğu apaçık ortada.   Halkın  hassasiyetlerini rencide ettiği görülünce heykeli diktiren şimdi de yıktırmaya karar vermiş ve seçim sürecinde milliyetçilik hanesine puan yazdırmış.   CHP’nin yapacağı iş bu heykelin yıkılmasını desteklemek,  fakat AKP’nin bu konudaki zikzaklı tavrını da eleştirmekti.   Bunun yerine Türk siyasî kültüründe hiçbir anlam ifade etmeyen soyut bir sanat özgürlüğü kampanyasına sarılıp AKP’ye gol atacağını sanması tam bir gaflet örneği!   Ama dahası da var:  Heykelin yapılmasına önayak olan eski AKP’li Kars Belediye Başkanı Alibeyoğlu 2008 yılında AKP’den hoş olmayan bazı iddialar sebebiyle ihraç edildikten sonra şu anda CHP üyesi!  

 

Ah gözünü sevdiğimin beyaz politbürosu!   Sen bu politika hevesinden vazgeçmezsen AKP’ye daha çok seçim kazandırırsın!


HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.