SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



Röportaj : IMF Reçetesi Yerine Ulusal Politika (Cumhuriyet, 22 Ağustos 2002)


  
Arjantin ve Brezilya'nın ekonomik durumları ile yaşadıkları krizlerin sonuçlarını incelemek üzere bu iki ülkeye giden iktisatçı Selim Somçağ, Türkiye'nin ekonomik açıdan Arjantin ve Brezilya'ya benzediğini, ancak tarihi ve toplumsal açıdan ise çok farklı olduğunu vurguladı. Bu farkın Türkiye için avantaj olduğuna dikkat çeken Somçağ, "Tarihi ve toplumsal dokumuz, devlet geleneğimiz, ulus bilincimiz, bizim en büyük avantajlarımız" dedi. Ekonominin sadece sayılardan ibaret olmayan, insan davranışları ve toplumsal yapıyla yakından ilgili bir bilim olduğunu vurgulayan Somçağ, "Türkiye'nin, başta IMF ile ilişkiler olmak üzere, Arjantin ve Brezilya'dan alacağı çok ders var. Tahsildar bir kurum olan IMF'nin, büyüme ve gelir dağılımı konusunda hiçbir perspektifi olmadığını, sadece enflasyonla ve borç tahsilatıyla ilgilendiğini görmek gerekli" dedi.
 
Somçağ, kariyerine üniversite hocası olarak başlamış bir iktisatçı. Bağlam Yayınlarından çıkan "Avrupa Feodalizminin Evrimi" adlı kitabının yanı sıra çok sayıda Türkçe ve İngilizce makalesi olan Somçağ'la Arjantin ve Brezilya hakkındaki gözlemlerini, Türkiye ekonomisine ilişkin saptamalarını konuştuk.
 
Türkiye, Arjantin ve Brezilya'nın ekonomik olarak benzer sancıları çektikleri biliniyor. Bu üç ülkenin ortak yanları neler?
 
Her üçü de orta derecede sanayileşmiş, orta gelir grubundaki ülkeler. 1980'lerde başlayan liberalizasyon ve küreselleşme dalgasına 90'ların başından itibaren katılmışlar. Ekonomik olarak Türkiye ve Brezilya birbirlerine daha çok benziyorlar. Üç ülkede de kamu açıkları var, yolsuzluk ve popülizm ileri boyutta. Ama bizdeki yolsuzluk ve popülizm, onlarınkinin yanında düşük kalır. Ayrıca üçü de aslında insanlık tarihinde yeni bir aşama olmayan küreselleşmeden ve liberalizasyondan çok etkilenmişler. 19. yüzyılın son çeyreği ile 1944 arasında uygulanmış ve başarısız olmuş olan küreselleşme, şimdilerde tekrar denenen bir akım. Şimdi yaşadığımız, küreselleşmenin ikinci turu. Bu turda da başlıca deney sahası olarak Uzakdoğu, Latin Amerika ve Türkiye kullanılıyor.
 
Türkiye'nin Arjantin ve Brezilya'dan ayrıldığı noktalar neler?
 
Ekonomik yapımız benzese de siyasi yapımız ve toplumsal kültürümüz çok farklı. Arjantin ve Brezilya'nın tam bir ulus oluşturabildikleri şüpheli. Her ikisi de 150 yıl öncesine dek sömürgeydiler. Bu geçen sürede ulus değerlerini, ulusal bilinçlerini oluşturmaları kolay değil. Bu nedenle, yolsuzluğa aşırı bulaşmış siyasiler ile devlet aygıtını birbirinden ayırmakta zorlanıyorlar.
 
Bu açıdan Türkiye'nin siyasi ve toplumsal yapısı nasıl bir avantaj oluşturuyor?
 
Ekonomi toplumsal yapı ile yakından ilgilidir. Ekonomiyi şabloncu, sadece matematiğe dayanan bir bilim olarak görmek yanlıştır. Ekonomi son tahlilde sayılarla ifade edilse de toplumsal ilişkilere, insan davranışlanna çok bağlıdır. Halbuki küreselleşme taraftarı neoklasik iktisatçılar ekonomiyi salt sayılardan ibaret görürler.
 
Ama Türkiye'de halk-devlet ilişkilerinin çok farklı olduğu, halkın birikimi, geleneği, deneyimi, geçmişi sayesinde, devleti ve siyaseti birbirinden ayırdığı ortada. Binlerce yıllık bir devlet ve ulus geleneği var. Halkın sağduyusu var. 1920'lerde altı yüzyılı aşkın bir süre inandığı hanedanı bırakıp Mustafa Kemal Paşanın peşinden gitmesini başka türlü açıklayamayız. Kimi tatlı su aydınlarının anlamadığı da bu. 1994 ve 2001 krizlerinde halkın Arjantin'deki gibi bankaların önüne yığılmasını, cam çerçeve indirmesini, mağazaları talan etmesini önleyen, işte bu sağduyu ve devletle siyaseti ayırabilme yeteneği. Partilere ve politikacılara olan güvensizlikle cumhurbaşkanı ve orduya duyulan güveni yanyana koyunca, halkın bu yeteneğini iyi anlıyoruz.
 
Türkiye'de çok sık sorulan bir soru var: Türkiye Arjantin olur mu? Bu soruyu fonda tutarak, Arjantin hakkındaki gözlemlerinizi sıralar mısınız?
 
Arjantin, gelişmiş, uygar, kentli bir orta sınıfı olan, başkenti Buenos Aires, Paris ayarında olan bir ülke. 1950'den önce dünyanın 7. büyük ekonomisi olmayı başarmış. Ama bugün, yüksek bütçe açığıyla, yüksek enflasyonla boğuşan bir ülke. Arjantin'i Para Kurulu batırdı. Para kurulu uygulamasının getirdiği sabit kur yüzünden Arjantin Pesosu 1991 –94 arasında yüzde 69 değerlendi. Bu parayla ihracat olmaz, ithalat ise ucuzlar. Ve sonuçta Arjantin hem sıcak para hem de ithalat cenneti oldu; kendi malları dışarıda çok pahalı, yabancı mallar içeride çok ucuz hale geldi. Borçlanarak, devleti borç altına sokarak, geleceği ipotek altına alarak dışarıdan alınan paralar havyar ve viskiye giderse, bunun sonu olmaz. Arjantin'de de 3-4 yıl sonra bu işin sonunun olmadığı görüldü. . Aşırı değerlenmiş kur, aşırı yüksek kamu borçları, yüksek reel faizler ve yüksek cari açıklar sonucu ekonomi krize sürüklendi. Ortaya çıkan krizde bankaların durumu sarsılmaya başlayınca Arjantin Merkez Bankası Para Kuruluna dönüşmüş olduğu için bankalara destek veremedi. Normalde Merkez Bankası en son borç veren kurumdur, fakat para kurullarının bankaları fonlaması mümkün değildir. Bunun sonucunda Arjantin'de bütün bankalar battı, halkın mevduatına da el kondu.
 
Arjantin'in yabancı sermaye ve Brezilya ile ilişkileri nasıl?
 
Elektrik, su, doğalgaz altyapısı ve stratejik sektörler yabancılara satılmış durumda. Bankacılık sektörünün yüzde 70'i yabancıların elinde. Yabancılar için artık Arjantin'de satın alınacak bir şey kalmadı. Arjantin'in cari işlemler açığı ve borç stoku son 4 yılda sürdürülemez bir düzeye geldi. Normalde bir güven kurumu olması gereken bankacılık sistemi yok olmuş, ödemeler sistemi çökmüş, ekonomi nakit parayla çalışıyor. Aşırı değerlenmiş kur yüzünden Arjantin, Brezilya'ya mal satamaz oldu. Oysa Brezilya'nın Arjantin'in dış ticaretindeki payı yüzde 30'larda. Sonuçta Arjantinli sanayici, fabrikasını Brezilya'ya taşıdı. Arjantin büyümesini dış sermayeye dayadığı için ekonomisi sürekli küçüldü.
 
Arjantin nerede yanlış yaptı?
 
Her şeyden önce, bir ülkenin kalkınmasının tek başına doğal kaynaklara bağlanamayacağını kabul etmek gerekir. Japonya ve Güney Kore gibi, doğal kaynak açısından yoksul ülkelerin gelişmişlik düzeyine baktığımızda bu gerçek daha daha iyi anlaşılır. Arjantin eski zenginliğinin kurbanı olmuş bir ülke. Rekabete uzak, eski teknolojiye dayalı ve iç pazara yönelik politikalar uygulamış. Bu açıdan bize benziyor.
 
Özellikle IMF ile işbirliği yapan ülkelerin Arjantin'den alacağı en önemli dersler neler?
 
Bir ülkede, döviz üretemeyen sektöre, yabancı sermaye sokmamak lâzım. Ülke ekonomisinin önemli bölümünü, altyapıyı ve stratejik sektörleri yabancılara vermek doğru değil. Büyük altyapı yatırımlarını dünyanın hiçbir yerinde özel sektör yapmaz. Altyapı, yabancı ya da yerli özel sektöre satılmamalı. Bazı altyapı hizmetlerinde kâr maksimizasyonu amacı olmamalıdır.
 
Brezilya'nın durumu nasıl?
 
Brezilya'nın Arjantin'e oranla daha güçlü bir sanayisi var. Ama dış finansman ihtiyacı da var. Brezilya, 100 milyar dolar doğrudan yatırım çekmiş ve Çin'den sonra bu alanda 2. sırada. Yüksek faizlerle aşırı dış borçlanma yapan Brezilya, 1999'da devalüasyon yaparak itibaren dış ticaretini nispeten dengeye getirdi. Yine de yılda 25 milyar dolar cari açık veriyor.
 
Brezilya Arjantin kadar zayıf değil, tam teslim olmamış, egemenliğini kaybetmemiş. Sermaye serbestisi denetime tâbî ve başarılı bir denetim mekanizması var. Unutmamak gerekir ki hiperenflasyonun mutfağı, anavatanı Latin Amerika. Bu kıtada bir tek Meksika, NAFTA'ya girdikten sonra ekonmik istikrarsızlıktan kısmen kurtuldu. ABD ihracata dönük sanayisini bu ülkeye taşıdı. Ama Meksika da artık hükümran bir devlet değil.
 
IMF'nin enflasyonu düşürmeyi birinci hedef ilân edip Türkiye'ye kur çapası, Arjantin'e para kurulu önermesi doğru bir politika mı?
 
Finansal sermayenin gelişmekte olan ülkelerdeki en büyük korkusu devalüasyondur ve bütün derdi, o ülkelerde devalüasyon yapılmasını önlemektir. Enflasyonun olmadığı bir ülkede, şok devalüasyon olması çok zor çünkü.
 
Büyüme mi, enflasyonun düşürülmesi mi sorusuna, enflasyonun düşürülmesi yönünde yanıt verenler, IMF görüşünü, yanı uluslararası finans sermayesinin görüşünü savunmaktadırlar. IMF'nın enflasyon itfaiyeciliğine başlaması, küreselleşme ile birlikte başladı. IMF'nin büyüme ve gelir dağılımı perspektifi yoktur, sadece enflasyonla ilgilenir. Tahsildar bir kurum olduğu için, kamu harcamalarını kısmayı önerir.
 
Para mübadele aracı, muhasebe birimidir. Bizde ise dolar, yatırım aracı oldu; dolarizasyon nedeniyle kafalarda sadece bu para birimi var. Türkiye'nin temel sorunu enflasyon değil, büyüme ve gelir dağılımındaki adaletsizlik. Enflasyon düşünce büyüme başlar diye bir kural yok. 1997'de Uzakdoğu, 1998'de Rusya, 1999'da da Brezilya kriz yaşayınca, bu krizler küreselleşmeye entegre olmuş, gelişmekte olan ülkeleri art arda vurdu. Bu durum, Arjantin ve Türkiye'nin borç stokunu sıçrattı. Bizim yapmamız gereken, büyümeye, üretime, ihracata, istihdama dönük olarak kendi ulusal politika seçeneklerimizi oluşturmak.
 
Cumhuriyet, 22 Ağustos 2002.

HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.