SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



KALDIĞIM YERDEN DEVAM (28 Mart 2013)


“Kriz Kalıcı, AKP Gidicidir” yazımı yazalı bir hafta olmadan ABD’nin yeni stratejik yönelimleri, AKP’nin dış politikası ve Kürt açılımı konularında yazıda dile getirdiğim görüşleri doğrulayan önemli gelişmeler ortaya çıktı. Böyle takip yazıları yazmak âdetim olmamakla beraber, konunun büyük önemine binaen bu gelişmeleri de yorumlayarak okurlarımın dikkatine sunmakta yarar gördüm. 
 
Birinci önemli olay ABD Başkanı Obama’nın İsrail ziyaretidir. Gezinin temel amacı İsrail hükümetini Filistin’le barış görüşmelerine başlamaya zorlamaktı. Obama’nın Kudüs’te İsraillilere yaptığı konuşmada onları dünyaya bir de işgal altında yaşayan Filistinlilerin gözüyle bakmaya ve barış konusunda siyasî liderlerinin önüne geçmeye, böylece onları barışa zorlamaya çağırması bunun göstergesiydi. Geziden çıkan bizimle ilgili karar da İsrail hükümetinin Mavi Marmara baskınından dolayı Türkiye’den özür dilemesi ve ölenler için tazminat ödemeyi kabul etmesiydi. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD’nin baskısı olmasa bu adımı asla atmayacağı malûm. Fakat Netanyahu hükümeti ABD’de kendisiyle hareket eden lobi grupları aracılığıyla Kasım 2011 Amerikan seçimlerinde Obama’nın seçilmemesi için çalışarak hayatının kumarını oynadığı ve kaybettiği için Obama’ya karşı direnme şansı yoktu. Ama tabiî aslolan ABD’nin yeni stratejik yönelimidir. Bu olmasa zaten Obama yeniden seçilemezdi. 
 
Böylece Obama İsrail’e artık ABD dış politikasının İsrail merkezli olmadığını, İsrail’in Ortadoğu’da ABD’nin nasıl olsa onu destekleyeceğine güvenerek ABD müttefiki olan ülkelerle bile maraza çıkarmaya devam edemeyeceğini göstermiş oldu. Daha önemlisi, Obama bu ziyarette İsrail’e Suriye’deki iç savaşa müdahale etmemesi gerektiğini bildirdi (Geçen aylarda birkaç defa İsrail uçakları isyancıların sıkıştığı anlarda Esat kuvvetlerini bombalamıştı). Bu elbette, ABD–Rusya arasında yürütülen gizli Suriye pazarlığının bir sonucu. Obama–Netanyahu görüşmesinin ertesi günü Golan Tepelerinde Suriye–İsrail sınır birlikleri arasında küçük bir çatışma çıkmasını ise Netanyahu’nun Obama’ya “Bak ama Suriye bize saldırıyor” diyebilmesi için üretilen bir provokasyon olarak görebiliriz. İsrail bu işlerin ustasıdır, ama artık ABD yönetimine bu bayat numaraları pazarlama şansı yok. 
 
Obama’nın Bibi’ye ayar vermesinden bir hafta önceyse ABD’nin yeni dışişleri bakanı John Kerry Suriye’deki selefî militanların destekçisi Suudî Arabistan ve Katar’la görüşmüştü. Kerry bunlara ABD’nin veya NATO’nun Suriye’ye silahlı müdahalesinin söz konusu olmayacağını, ayrıca ABD’nin isyancıları silahlandırmayacağını söyledi, “Ama istiyorsanız siz bunları silahlandırın” dedi. Bunu ilgili Arap ülkeleri açısından iyi niyetli bir tavsiye olarak görmek çok zor. Bir kere NATO’nun askerî desteği olmadan selefî militanların Suriye ordusunu yenilgiye uğratma ihtimali yok. Ayrıca bunların ilkel, kaba bir fanatizmi İslâm diye dayatmaya kalkmaları, zaten çoğunun İslâmcı falan da olmayıp yağma peşinde lejyonerler olmaları hasebiyle ele geçirdikleri yerlerde Sünnî halk tarafından dahi nefretle karşılandıklarını biliyoruz. Dolayısıyla bu gürûhun Suriye’de siyasî bir başarı elde etmesi de imkânsızdır. Öte yandan AKP’nin Yeni-Osmanlıcılık hayalleri gibi, Suudî Arabistan’ın ve Katar’ın da selefîlik ihracıyla Ortadoğu’da nüfuz alanlarını genişletme ve çağdışı baskı rejimlerini bu şekilde güçlendirip idame ettirme hayalleri vardır. Suudî Arabistan zaten İngiliz oryantalistleri tarafından Türkleri Arabistan’dan çıkarmak için icat edilen Vahabilîğin yatağıdır. Suudî Arabistan dışında Vahabilîğin hâkim olduğu tek İslâm ülkesi olan Katar ise son dönemde bu alanda Arabistan’la yarışa çıkmıştır. Katar Emiri radikal İslâmcı siyaseti ülkesine sokmazken ABD ile yaptığı anlaşma gereği selefî akımları dış ülkelerde desteklemektedir. Sahte İsrail-Siyonizm karşıtı, sahte Filistin dostu, Vahabî borazanı, Amerikancı El Cezire televizyonu bu sebeple Katar’da konuşlanmıştır. Ne var ki bütün bunlar ABD’nin artık vazgeçtiği neo-concu stratejik hayallerle bağlantılı girişimlerdir. Bu sebeple, Kerry’nin Suudî Arabistan ve Katar’a Suriye konusunda yol vermesi bunları çıkmaz sokağa iterek planlarını bataklıkta boğmak, çürütmek ve yeni dünya stratejisinde ABD için yük olacak bu iki rejimi itibarsızlaştırmak amacına yöneliktir. Yani bu yol vermeden hiçbir şey çıkmaz; burada önemli olan husus ABD’nin savaşa karışmayacağını ve isyancıları silahlandırmayacağını netleştirmesidir. Suriye olaylarında Suudî Arabistan, Katar ve Türkiye artık figürandır. Bu ülkenin geleceği ABD ve Rusya arasında yürütülen pazarlıkla belirlenecek ve büyük ihtimalle Esat bazı tavizler karşılığında yerinde kalacaktır. 
 
Şimdi bize doğru gelelim. Son bir haftaya ait şu haberleri alt alta koyarsak zaten tablo kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: 
 
Suriye’ye yakın bir kaynağı göre Suriye ordusu Mart ayı başında Rakka’dan çekilmek zorunda kalmıştır ve Türkiye sınırından Rakka’ya kadar olan bölge, yani Kuzey Suriye’nin doğusu Türkiye’nin kontrolündedir. Suriye Kürtlerinin büyük çoğunluğu bu bölgede yaşamaktadır. 
 
Türk medyasına göre Türkiye’den çekilecek PKK militanları Kuzey Irak’taki Kandil Dağına değil, Suriye’nin kuzeyine gidecektir, çünkü “Kandil Dağında yer kalmamıştır”. Vah vah! Bizim koca bir dağ sandığımız Kandil İstanbul’daki Elmadağ gibi yalnızca adı dağ olan küçük bir semtmiş meğer! O takdirde orada boş oda kalmamış olabilir tabiî! 
 
Bu şu demektir: Barzani-Talabani PKK’nin Kuzey Irak’a iyice yerleşerek kendi hâkimiyetlerini tehdit etmesini istememektedirler. Türkiye’nin Kürt açılımına sürekli gaz veren bu ikilinin buna rağmen bu konuda hiçbir yükümlülük altına girmek istememeleri, ileride de Kuzey Irak’ın Türkiye’ye ucuz petrol veya doğal gaz koklatmayacağının açık delilidir. Geçen yazımda dediğim gibi, AKP medyasında “Misak-ı Millî sınırları, Musul, Kerkük” edebiyatıyla bize de pazarlanmak istenen “Türkiye’nin Türk-Kürt federasyonuna dönüşmesi halinde Kuzey Irak’tan ucuza, hatta bedavaya petrol alacağı” fikri tamamen AKP’yi Kürt açılımına ve Suriye’de Kürt bölgesi kurulmasına yöneltmek için kullanılan yemden ibarettir. 
 
Son haber de şu: ABD tarafından Suriye muhalefetinin çatı örgütü olması amacıyla kurulmuş olan Suriye Millî Koalisyonunun başındaki Sünnî Arap Muaz El Hatip istifa etti, yerine Amerikan vatandaşı Suriyeli bir Kürt olan Gassan Hito getirildi. 
 
Evet, başka söze gerek var mı? Ama anlamakta güçlük çekecek hilafetçi ve Yeni-Osmanlıcılar olabileceğini düşünerek son bir tekrar yapayım: 
 
ABD’nin AKP hükümetine dayattığı Kürt açılımı Türkiye’deki ayrılıkçı terörün bitirilmesine ve Türkiye’nin Türkiye Cumhuriyeti olarak varlığını sürdürmesine yönelik değildir. Bu proje Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi ve yeni anayasa yapılması projeleriyle beraber bir sacayağının üç ayağından biridir. “Misak- Millî" söylemiyle ortaya atılan Musul-Kerkük ve ucuz petrol gıdıklamalarının ise gerçekte bu büyük planda yeri yoktur. Bu masallar AKP’yi ve Türk kamuoyunu tavlamaya yönelik yemden ibarettir, atasözündeki deveyi yardan uçuran bir tutam ottur. 
 
Üçlü projeden murat önce Suriye’nin kuzeyinde Kuzey Irak benzeri ikinci bir Kürt devleti kurmaktır. AKP’nin Yeni-Osmanlıcı hayalleri gıdıklanarak Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesiyle projenin altyapısı oluşturulmuştur. Şimdi de açılım süreciyle oradaki Kürt silahlı gücü konsolide edilecek, devletleşmeye geçiş başlayacaktır. Nasıl Özal’ın Saddam’a karşı ABD ile beraber hareket etmesiyle başlayan süreçte Kuzey Irak Kürt devleti Türkiye’ye kurdurulmuşsa, şimdi de Kuzey Suriye Kürt devleti Türkiye’ye kurdurulacaktır. Elbette ileride bu iki devlet birleşecek, sonra da muhtemelen İskenderun üzerinden Akdeniz’e açılacaktır. Artık hangi “Türk dostu” müstakbel Amerikan başkanına nasip olursa... 
 
Sacayağının ikinci hedefi de “açılım” adı altında PKK’yı legalleştirip Türkiye’deki Kürtlere özerklik vermek, ardından anayasayı da değiştirerek Türkiye’yi federatif çok-uluslu bir ülkeye dönüştürmektir. Böylece müstakbel Büyük Kürdistan’ın üçüncü parçası da hizmete hazır hale gelmiş olacaktır. 
 
Mesele bundan ibarettir, bunun dışındaki her şey lâfügüzaftır. 
 
Son olarak, yeni anayasa çalışmalarından söz etmişken bu konuda geçenlerde kamuoyuna duyurulan, Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Ahmet Bican Ercilasun gibi önemli isimler tarafından da imzalanan aşağıdaki bildiriyi görmemiş olanların dikkatine sunmak isterim: 
 
“AŞAĞIDA İMZASI BULUNAN BİZLER, TÜRK MİLLETİ’NİN AKLI SELİMİNE SESLENİYOR, TARİHİN BU DÖNEMECİNDE TÜRK MİLLETİ ADINA HAREKET EDENLERİ AŞAĞIDAKİ HUSUSLARDA UYARIYORUZ! 
 
1- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk Milleti’nin adı, vatandaşlık tarifinden ve Anayasa’dan çıkarılamaz. 
2- Devletimizin eşit ve şerefli üyeleri olan aziz vatandaşlarımız, ırklara ve mezheplere ayrıştırılamaz. 
3- Anadolu coğrafyasında Selçuklu ile başlayıp Osmanlı ile devam eden Türk Milleti’nin kesintisiz egemenliğini esas alan büyük Atatürk’ün kurduğu milli devlet yapısı ortadan kaldırılamaz.”

HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.