Kuşçular: Bir Nağmeye Adanan Ömür
Naşit Özman 1915'de varlıklı bir ailenin oğlu olarak Girit'te doğdu. Aile kısa bir süre sonra İstanbul'a göç ederek Beşiktaş'a yerleşti. Girit'teki gayrimenkulleri karşılığında kendilerine verilen gayrimenkuller zorunlu göçün iktisadî yıkıma dönüşmesini engellemişti. 1910'ların, 1920'lerin Beşiktaş'ında ahali devlet erkânı ve saray görevlileri gibi hali vakti yerinde ve "kibar" insanlardan meydana geliyordu. Bunlar arasında kuşçular vardı. II. Abdülhamit'in de çok meraklı bir kuşçu olması da saray çevresinde bu merakın yaygınlığına katkıda bulunuyordu. Tanınmış kuşçulardan biri de Beşiktaş Muhafızı Yedisekiz Hasan Paşanın oğlu Emin Paşaydı. Naşit Özman bu ortamda kuşçuluğa merak sardı.
Naşit Bey 17 yaşındayken Dolmabahçe Sarayının kapısının yanındaki çınar ağacında bir ispinoz yuvası bulur. Yuvayı gözetler; tam yavrular uçacakken üç yavruyu yuvadan alır. Yavruların üçü de erkek çıkar. İspinoz ötüşünün büyük bölümünü yetişkin erkek kuşları (tabiî doğada daha çok babasını) dinleyerek öğrenir. Bu yüzden ispinozun ötüşü bölgelere göre önemli ölçüde değişkenlik gösterir. Kuşçulara göre bunların sadece bir bölümü makbuldür. Yavru bir ispinoz ele geçtiğinde bu kuşa iyi ötümlü bir erkeği dinleterek ötüş öğretmek gerekir. Buna "babaya vurmak" denir. Bu yapılmazsa kuş doğru dürüst ötmeyi öğrenmez. Yavru ispinozları Naşit Özman'ın elinde gören eski kuşçular, kendisinin bu kuşları ziyan edeceğini, bunları Fındıklı'da dalyancılık yapan meşhur ispinozcu Tahsin Efendiye götürürse bir baba kuşla takas edebileceğini söylerler. Naşit Özman Fındıklı'ya giderek Tahsin Efendinin balıkçı dükkânını bulur; ihtiyar meraklıya yavru kuşu verip karşılığında bir baba kuş alır. Bu kuş tam kuşçuların istediği gibi "Hoca Ali" öten bir kuş çıkıyor. (Tahsin Bey'in ölümünü Naşit Özman şöyle anlattı: "Bir gün Fındıklı önünde kayıkta voli çekerken fenalaşmış; kayıktakilere eliyle Karacaahmet'i gösterdikten sonra vefat etmiş.")
Naşit Bey daha sonra bu ispinozu Beşiktaş'taki bir manavın uzun ötümlü floryasıyla takas eder. Böylece kuşçuluğun en zor dalı olan floryacılığa adım atmış olur. (Kendisi "Bana floryacılığı bu kuş öğretti" demektedir.) Bundan sonra ömrünün geri kalan kısmını istediği gibi öten floryalar bulma ve besleme peşinde geçirir. Hiç evlenmez. Kısa bir süre ticaretle uğraştıktan sonra çalışmayı da bırakır. Ailenin gayrimenkullerinden Üsküdar Yenimahalle'deki bahçeli ahşap eve yerleşerek burada kuşları ve bahçenin havuzunda yetiştirdiği havuz balıklarıyla mütevazi bir hayat sürer.
Şevket Kokal 1926'da Üsküdar'da, Arnavut kökenli, dar gelirli bir ailenin oğlu olarak doğdu. Babası sokaklarda sahlep satardı. Fazla okumadı, ortamektep çağında Üsküdar Balaban iskelesinde olta balıkçılığına başladı. 1980'lere kadar İstanbul balıkçılarının "dike" dediği Kızkulesi, Fındıklı, Kuruçeşme Adası üçgeninde olta balıkçılığı yaparak geçimini sağladı. Bu arada yetiştirdiği kanaryaları satarak ek gelir elde etmeye çalıştı. Fakat Şevket Beyin kuş merakının bilançosu çıkarılacak olursa, maddi olarak getirdiğinin götürdüğünden az olduğu ortaya çıkar. Şevket Bey kuşçular arasında giyimine çok özen göstermesi, özellikle kuş desenli kravat ve çoraplarıyla, fötr şapkasıyla, nüktedanlığıyla ve saka hakkında yazdığı şiirle tanınan renkli bir kişiliktir.
Şevket Kokal'ın çocukluğunda Üsküdar'ın en meşhur sakacısı Albay Ali Beymiş. Şevket Kokal Ali Bey'in yanında yetişmiş. Ali Bey Selâmsız Karakolunun arkasındaki mezarlıkta kuş öttürmek istediği zaman kendisi atına biner, kafes sallanınca kuş ürkeceği için kafesi küçük Şevket taşır, bu hizmeti karşılığında albaydan 5 kuruş alırmış. Mezarlıkta kuş öterken albay ötüşleri Şevket'e izah edermiş. Albay İstanbul'un en iyi kuşlarını alır, 8 lira, 16 lira gibi o devir için (1935-40) büyük paralar ödemekten çekinmezmiş. Şevket Kokal'dan bir anı:
"1930'ların ünlü kuşçularından biri de Balatlı güreş antrenörü Ömer Efendiydi. Ömer Efendi boğmaklıya (Boğmaklı Toygar: Melanocorypha calandra; bir çeşit tarlakuşu) saka dinletmiş. Kuş saka ötüşünü iyice kapınca İstanbul'daki bütün meraklıları Yenibahçe'ye davet etmiş. Boğmaklı örtüde. Çok güzel saka ötmüş. Ömer Efendi örtüyü açınca herkes şaşırmış.”
Abdurrahman Çıkanlar 1922'de Fatih'te, Malta'da doğdu. Doğduğu ev geniş bir avluya bakıyordu. Avlunun öbür başında ahırlar vardı. Babasının 7 at arabası, 14 atı vardı; bu arabalar İstanbul'daki ekmek fırınlarına Unkapanı'ndan ve Ayakapı'dan yüklenen un çuvallarını taşırdı. Abdurrahman Çıkanlar'ın çocukluğu atlar arasında geçti. Fatih Atpazarındaki kahveye gelen kuşçuları görerek kuşçuluğa merak sardı. 1940'larda un nakliyatı kamyonlarla yapılmaya başlanınca Abdurrahman Bey baba mesleğini bırakmak zorunda kaldı; boyacılık, oto tamirciliği yaptı. Şu anda emekli. Abdurrahman Çıkanlar'dan bir anı:
"Benim çocukluğumda Fatih Nişanca'da meşhur ispinozcu Terzi Ali vardı. Bir ara Terzi Ali'de eşi benzeri görülmemiş güzellikte "Hocaali-cafcaf-Hacı" öten bir ispinoz vardı. Terzi Ali'nin dükkanının giriş katında kaynanası Arap Necmiye Hanımın kahvesi vardı; kuşları burada dururdu. Terzi Ali bu kuşunu çok kıskanır, bu ötüş başkalarında olmasın diye kahveye yavru ispinoz sokturmazdı. Bir gün gümrük kolcusu İsmail Efendi kahveye geldi, oturduğu masanın altına gazeteyle iyice sarılmış küçük bir paket bıraktı. Bir süre sonra paketten "cok-cok-cok” sesi gelmeye başladı (ispinozun sürü halindeyken çıkardığı kontak çağrısı). Meğer o paket küçük bir sevkiyat kafesiymiş, içinde yavru ispinoz varmış. Gümrükçü kuşu babaya vurmaya gelmiş. Yavru kuş ötünce kahvedeki muzipler Terzi Ali'ye seslendiler; fakat Terzi Ali aşağı inemeden İsmail Efendi paketi kaptığı gibi toz oldu."
Hikmet Kırçiçeği (Ciğerci Hikmet), 1331 Üsküdar doğumlu. Üsküdar'da ciğercilik yaptı. Kuşçuluğa 10 yaş civarında, Üsküdar tulumbacılarından görerek sakayla başladı. 15-16 yaşında floryaya başladı. Hikmet Bey çocukluğunun ünlü kuşçularını şöyle sayıyor: "Tulumbacılardan Bilâl Reis, kardeşi Mehmet Reis, Bıçakçı Reşat Dimistokli, Kahveci Arap Ali, Kahveci Rıza Baba, Pandeli, Deli Muharrem, Capon Şükrü, Muallim Yusuf Hoca." Hikmet Kırçiçeği'nden bir anı:
"Her kuş bozuk ötebilir. Sonradan düzelen kuş da oluyor. 1948'de yerli yavrusu, bozukları olan bir kuşum vardı. Çöplükteki (Bizans Çöplüğü olarak bilinen, şimdiki Kasımpaşa Stadının mevkii) kahvede Helvacı Mustafa, Kaptan, Arabacı Tahsin'le otururken bu kuş çırlayınca kahveden kovulduk. Kızdım, kuşu birine verdim. Kuş sonradan düzeldi, piyasanın en iyi kuşu oldu. 150 sayı öttü."
Bu çalışmanın ortaya çıkmasını sağlayan diğer kaynak kişiler şunlardır:
Kocamustafapaşalı Celâlettin Birgen (Örtücü Celâl. Asıl mesleği terzilik. Kafeslere örtü de diktiği için lakabı örtücü), Alipaşalı Kemal İren, Şehreminili Hayri Tuğlacı (Sıvacı Hayri), Şehremini Saray Meydanındaki kuşçu kahvesini işleten Suvat Ergünel (Ali Hoca olarak bilinir), Kasımpaşalı Fethi Ertüren ve Arnavutköylü Dimitri Lipari (Maalesef çalışma yayınlanmadan vefat etti. Toprağı bol olsun.) Hepsinin ağzına sağlık. Allah hepsine bol şakşaklı, bol makaralı uzun ömürler ihsan etsin.
İstanbul Araştırmaları, Sayı: 3, Ekim 1997.