Dört yanı denizlerle çevrili İstanbul'da balıkçılık gerek beslenme, gerekse ticaret açısından tarihinin bütün dönemlerinde önemli bir yere sahipti. İstanbul'da Bizans'tan günümüze dek süregelen köklü bir balıkçılık geleneği vardır. Asırlar boyunca kuşaktan kuşağa aktarılan tecrübeler sonucunda İstanbul balıkçıları şehrin çevresindeki denizlerdeki balıkların türleri, davranışları, göçleri hakkında çoğunlukla günümüzün bilimsel bulgularıyla da doğrulanan bir bilgi birikimine ulaşmışlar, bu birikimin ışığında çeşitli balık avı yöntemleri geliştirmişlerdir.
Evliya Çelebiye göre İstanbul'da 1,000 kişi olan "esnaf-ı düzenciyan-ı çırnık" (olta balıkçıları) 600 dükkâna, 300 kişi olan "esnaf-ı ağcıyan" ise 70 dükkâna sahipti. Klasik Osmanlı sisteminde İstanbul'da balıkçılık bostancı hasekilerinden balık emininin denetimindeydi. Yıllık mukataa ile işletilen Boğaz'daki dalyanların iltizamı onun üzerinde olduğu gibi, Eminönü Balıkpazarındaki balıkhaneye getirilen balıklardan rüsum da alırdı. Balık emini saraya balık sağlamakla görevli olan Balıkhane Ocağının amiriydi. Balıkhane Ocağı Topkapı Sarayının Marmara'ya bakan kesiminde, Otluk Kapısı ile Ahırkapı arasındaki Balıkhane Kapısı yakınında bulunuyordu. Eremya Çelebi balık emininden de bahsetmekle birlikte, kılıçbalığının Karadeniz'den gümrük emininin nezareti altında getirildiğini yazar. 1881-1923 arasında İstanbul'da ve Marmara Denizi'nde tutulan balıktan alınan vergi Düyûn-u Umumiye tarafından toplandı. Bu amaçla Düyûn-u Umumiyeye bağlı Balıkhane Nezareti kurulmuştu.
Yüzyıllar boyunca geliştirilen balık avı yöntem ve araçlarının iki ana kategorisini meydana getiren olta ve ağlar İstanbul'da iki farklı tarihi gelişim çizgisi izlemiştir. Çağımızda naylon misina veya sunî elyaftan makaralı kamışlar gibi yeniliklerin ortaya çıkmasına rağmen geleneksel olta türleri varlığını ve önemini korumuş ve oltacılık kesintisiz bir evrim göstermiştir. Çapari ve paraketa yüz yıl önce olduğu gibi bugün de olta balıkçılığının en önemli araçlarıdır. Ağla yapılan balık avcılığının araç ve yöntemleri ise yüz yıl öncesine göre çok farklıdır. 1915'te gırgırın, daha sonra trolün Türkiye'ye gelmesi, motorlu deniz taşıtlarının ve motorlu bucurgatların yaygınlık kazanması ve son olarak da sonarın balıkçılığa uygulanmasıyla yüzyıllardır kullanılan geleneksel araç ve yöntemler büyük ölçüde terk edilmiştir. 20, yüzyılın ilk yarısına kadar İstanbul'da yaygın olarak kullanılan, fakat günümüzde hemen hemen tamamen ortadan kalkmış olan başlıca ağ türleri dalyan, voli ağı, sürütme ağı, ığrıp, manyat, tarlakoz, çökertme ağı ve alamana idi.
Dalyan denizin kıyıya yakın kesimlerinde kurulan ve geçici balıkları avlamakta kullanılan sabit bir ağ düzeneğidir. En eski balık tutma yöntemleri arasında olan dalyan, U şeklinde denize çakılmış kazıkların arasına ağların gerilmesiyle kurulur. Yılda iki defa büyük balık göçüne sahne olan Boğaz'da çok sayıda dalyan kurulurdu.
Voli ağı kıyıya yakın yerlere atılıp kıyıdan çekilmek suretiyle toplanan bir ağdır. Voli ağının atılacağı yerlerin zemininde ağların çekilirken takılabileceği engebelerin olmaması, yani balıkçı tabiriyle zeminin ilişkensiz olması gerekir. Voli ağı kıyılarda bol balık yapan, ilişkensiz, voli yeri denen belli bölgelere atılırdı. Voli yerleri her yıl belli balıkçılar tarafından kiralanır, başka balıkçılar buralarda, ancak voli sahibinin izniyle ve tutulan balığın onda birini ona vermek şartıyla avlanabilirlerdi. 1 915'te İstanbul'da bulunan 64 voli yeri şunlardı: Rumeli yakasında Karadeniz'den Marmara'ya doğru Karadeniz'de Karaburun Volisi, Boğaz'da Büyükliman Volisi, Sazlıdere Volisi, Küçük Semerkaya Volisi, Büyük Semerkaya Volisi, Sarıkaya Volisi, Kumsal Volisi, Sırataş Volisi, Mutfakönü Volisi (Rumelikavağı), Yenimahalle Volisi, Saray Volisi (Yenimahalle-Sarıyer arasında), Çamur Volisi (Sarıyer), Sığ Voli (Mesarburnu), Bülbül Sokağı Volisi (Büyükdere), Maltız Çarşısı Volisi (Büyükdere kalafat yeri), Ermeni Kilisesi Volisi (Büyükdere), Kefeliköy Volisi, Çakıldere Volisi, Ağaçaltı Volisi, Kireçburnu Volisi, Tarabya Volisi, Kalender Volisi, Yeniköy Volisi (Köybaşı), İstinye Volisi, Hafız Paşa Volisi (İstinye), Camlı Sokak Volisi (İstinye), Çamur İskelesi Volisi (İstinye), Değirmen Sokağı Volisi (İstinye), Bebek Volisi, Kuruçeşme Volisi, Ortaköy Camiarkası Volisi, Ortaköy Camiönü Volisi, Haraççıbaşı Volisi (Beşiktaş), Altın Voli (Beşiktaş), Dolmabahçe Volisi, Fındıklı Camiönü Volisi, Fındıklı Camiarkası Volisi, Anadolu yakasında Karadeniz'den Marmara'ya doğru Soğan Adası Volisi, Poyraz Volisi (Poyrazköy), Filburnu Volisi, Gökkaya Volisi, Macar Volisi, (Anadolukavağı), Kavak Volisi (Anadolukavağı), Serviburnu Volisi (Umuryeri), Sığ Voli (Umuryeri), Kaplumbağataşı Volisi (Umuryeri), Erik Volisi (Umuryeri), Dip Ocak Volisi (Umuryeri), Baş Ocak Volisi (Umuryeri), İncirdibi Volisi (Umuryeri), Toptaş Volisi (Beykoz). Burunbahçe Volisi (Paşabahçe), Kozaltı Volisi (Paşabahçe-Çubuklu arasında), Çubuklu Volisi, Hamam İskelesi Volisi (Anadoluhisarı), Göksu Volisi (Göksu Kasrı önünde), Kapaklık Volisi (Göksu-Kandilli arasında), Çöp İskelesi Volisi (Çengelköy), Karakolhane Volisi (Çengelköy), Çengelköy Vapur İskelesi Volisi, Şemsipaşa Volisi (Üsküdar), Dereağzı Volisi (Üsküdar), Çöplük Volisi (Üsküdar), Mumhane Volisi (Üsküdar).
Voli ağı, balıkların içinde toplanacağı bir torba ile torbanın iki kenarına bağlı, kol denen, dörtgen şeklinde iki uzun kanattan meydana gelir. Kolların uçlarına birer uzun halat bağlıdır. Bu halatlardan birinin ucu karaya bağlandıktan sonra voli ağı bir kayığa yüklenir. Kayık açıldıktan sonra voli yerinde ağ dökülerek bir çember çizilir ve diğer halatın ucu karaya götürülür. Kolancı denen balıkçılar iki halattan çekerek ağı karaya toplarlar. Voli ağının kollarının iki kenarında tor denen asıl ağın bağlı bulunduğu birer ip vardır. Bu iplere yaka denir. Voli ağlarının üst yakasına mantar, alt yakasına ise kurşun veya taş bağlı olduğundan ağ denizde dik durur ve böylece mümkün olan en geniş hacmi çevirir. Bazen voli ağının açık denizde yelkenli tekneler tarafından çekilerek kullanıldığı olur. Bu durumda voli ağı sürütme ağı adını alır. Voli ağları voli yerlerinin derinliğine ve ağı kullananların sayısına göre çok farklı büyüklüklerde olabilirler.
En eski ağ çeşitlerinden olan ığrıbın geçmişi Romalılara kadar gitmektedir. İstanbul'da Bizans devrinden beri kullanılmaktadır. Sabit bir ağ düzeneği olan dalyan hariç tutulursa ığrıp İstanbul'da kullanılan en büyük ağdır. Iğrıbın yapısı esas olarak voli ağınınkine benzer; bir torba ve iki koldan meydana gelir. Torbanın dibinde kuma denen daha dar bir bölüm vardır. Boğaziçi'ne mahsus, Boğaz ığrıbı denen ığrıpların alt yakası çift olurdu. Boğaz ığrıbı büyük ığrıp ve küçük ığrıp olarak iki boydu. Büyük ığrıbın torbası istavrit gözünde (15 mm) ve uzunluğu 12 kulaçtı. Toplam uzunluğu 65 kulaç olan kolları gözleri üç farklı büyüklükte olan üç ayrı parçadan oluşurdu. Bu parçalar torbadan itibaren ana dibi, orta ağ ve makas ağı adlarını taşıyordu. Ana dibinden makas ağına doğru gözler büyürdü. 23 kulaç uzunluğundaki ana dibi, istavrit gözünde (15 mm), 20 kulaç uzunluğundaki orta ağ kör uskumru gözünde (17 mm), 20 kulaç uzunluğundaki makas ağı uskumru gözünde (19 mm) idi. Kolların eni ise torbaya bağlı olan uçlarda 20 kulaç iken makasa doğru azalarak 8 kulaca inerdi. Kollar yakalara doğrudan doğruya değil sardon denen büyük gözlü ağlar aracılığıyla bağlıydı. Büyük ığrıbın alt yakasında ana dibinden başlayarak kayışlarla bağlanmış 44 taş bulunurdu. Bu taşların ağırlıkları 5-8 okka kadardı. Üst yakada ise, toplam ağırlıkları 80 okkayı bulan 180 parça mantar vardı. 4 okkalık bir mantar da torbanın ağzını yüzdürürdü. Iğrıp makasların alt ve üst kenarlarına bağlı halatlardan çekilir, kayıktan atılır ve kayığa toplanır, bu iş için kancabaş denen üç çifte kayık kullanılırdı. Bir ığrıp takımında reis, palacı, kıç yoldaşı ve 11 tayfa olmak üzere 14 kişi bulunurdu. Kıç yoldaşı kayığın arkasından ağı atardı. Iğrıp atılırken kayık yeke ile değil pala denen özel bir kürekle idare edilir, bunu tutana palacı denirdi. Küçük ığrıbın torbası 11, ana dibi, orta ve makas ağlarının toplam uzunluğu 25 kulaç, kolların eni torba kenarında 14, makasta 3 kulaçtı. Küçük ığrıp takımı 12 kişiydi. Boğaz ığrıplarıyla en çok torik, palamut, uskumru, kolyoz ve istavrit avlanırdı. İstanbul'da Boğaz ığrıbından başka ada ığrıbı denen ve daha çok Adalar'da kullanılan bir ığrıp daha vardı. Boğaz ığrıbından daha küçük olan ada ığrıbının alt yakasında hem taş, hem de kurşun vardı ve dibi süpürürdü.
Manyat çok küçük bir ığrıptı. Alt yakasında taş değil kurşun bulunurdu. Torbasının uzunluğu 4-5 kulaç, kollarının uzunluğu Boğaz'da kullanılanlarda 50, Marmara'da kullanılanlarda 70 kulaç olurdu. Kolların eni torba akında 12 kulaçtan başlar ve makaslarda 4 kulaca inerdi. Torbası kör istavrit (13 mm), kolları istavrit (15 mm) ve uskumru (19 mm) mm) gözündeydi. Manyatla her türlü yerli ve gezici balık avlanırdı. Manyat takımı reis, kıç yoldaşı ve 5 tayfa olmak üzere 7 kişiydi.
Tarlakoz da ığrıp yapısında fakat manyattan küçük bir ağdır. Torbasının uzunluğu 6-8 kulaç, yüksekliği 5-7 kulaç, kollarının uzunluğu 25 kulaçtır. İki kişi tarafından kullanılırdı. Göç zamanı torik ve kofana gibi büyük balıklardan kaçan küçük balık sürüleri kıyılara yanaşır. Buna corum denir. Tarlakozla Boğaz kıyılarındaki corumlarda uskumru, istavrit, hamsi avlanırdı. Tarlakoz sürekli olarak Adalar'da ve Haliç'te kullanılırdı.
Çökertme de dalyan gibi kıyılara kurulur. Kazıklar yerine demirlemiş kayıklara bağlanarak sabitleştirilmiş, uzunluğu 14 kulaç, genişliği 12 kulaç olan dikdörtgen bir ağdır. Çökertme İstanbul'da Boğaz kıyılarının daimî sakinlerinden olan kefal ve gümüşbalıklarının avında kullanılırdı. Kefal çökertmesi uskumru gözünde (19 mm), gümüş çökertmesi kilindir gözünde (10 mm) olurdu. Çökertme 10-15 kulaçlık iki iple bir kenarından karaya, aynı boyda ikişer iple de üç kenarından denizde demirlemiş üç kayığa bağlanırdı. Kayıklarda her ipin uçunda bir kişi olmak üzere ikişer tayfa bulunurdu. Çökertmenin ipleri salındığında kenarlarına bağlı olan 4-5 okkalık taşlar sebebiyle ağ dibe çöker ve balıkçılar av gözlemeye başlardı Su berraksa balıklar gözle izlenir, görüşü bozacak kadar çalkantı varsa .suya zeytinyağı dökülerek çalkantı giderilmeye çalışılırdı. Bulanık suda ise denize iskandiller atılır, yemlenen balıkların iskandile çarpması iskandil ipinden hissedilirdi. Balıkların çökertmenin üstüne geldiğini fark eden tayfanın "Vira!" komutunu vermesiyle ipler çekilerek balıklar yakalanırdı. İstanbul'da ikisi Haliçte kalafat yeri ve Yağkapanı karşısında, değerleri de Boğaz'da Arnavutköy, Ortaköy ve Salıpazarı kıyılarında olmak üzere beş yerde çökertme ağı kuruluyordu. İstanbul'da çökertme avı Mart ortasında başlar, Mayısın 20'sinde sona ererdi.
Büyük bir ağ olan alamanayla kıyıdan uzakta, 10-15 kulaç derinliğindeki sularda balık avlanırdı. Alamana iki kayıkla kullanılabilirdi. Dikdörtgen olan alamana ağının genişliği 7,5-25 kulaç, uzunluğu 200-250 kulaç arasında değişirdi. Üst yakasında toplam ağırlığı 80 okka olan 1,000 parça mantar, alt yakasında da toplam ağırlığı 80 okka olan 1,000 parça kurşun bulunurdu. Gözlerinin büyüklüğü tutulacak balığın boyuna göre değişirdi. Her alamana kayığında kürekçilerden başka bir de boynacı, yani dümenci bulunur, reisle beraber alamana takımının 20 kişiyi geçtiği olurdu. Alamana ağının yarısı bir kayığa, diğer yarısı da öbür kayığa istiflendikten sonra, kayıklar kıç kıça getirilerek kama denen bir tahta parçasıyla birbirine raptedilir ve bu şekilde hareket edilirdi. Reis öndeki kayıkta bulunan albora denen direğe çıkıp gözcülük ederdi. Balık sürüsü gündüz deniz üzerindeki kıpırtılardan, gece de yakamozdan tespit edilirdi. Bu, büyük ustalık ve tecrübe gerektirirdi. Reisin sürüyü görünce “Mola!” diye bağırması üzerine kayıkları birbirine bağlayan kama çekilerek kayıklar ayrılır, ağa denizde bir çember çizdirerek balıklar kuşatılırdı. Balıkları ağın ortasına yöneltmek için denize kışkış taşı atılır, podima vurulur veya puntal çakılırdı. Podima vurmak tayfaların ayaklarıyla kayığın dibine vurarak gürültü yapmasıydı. Puntal adı verilen uzun bir sırıkla suya vurmaya puntal çakmak denirdi. Geceleri ise aynı amaçla ateş yakılırdı . Alamana özellikle palamut, torik veya lüfer avında kullanılırdı. Eylülde başlayan alamana avı, geçidin seyrine göre Kasım veya Aralık ayına kadar devam ederdi.
Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 2, 1994.