2008 krizi patlak verdiğinde bunun yalnız neo-liberal finansal ekonomi modelini değil, aynı zamanda ABD’nin siyasî hegemonyasını da sona erdirecek bir kriz olduğunu söylemiştim. Krizin 6. yılında ABD hegemonyasının çöküşü artık elle tutulacak kadar yaklaşmış durumda.
Bu süreçte ABD hegemonyasının çöküşüyle, ona en çok benzeyen 100 küsur yıllık (1820-1940) İngiliz hegemonyasının çöküş mekanizması arasında önemli bir fark var. İngiliz hegemonyası esas olarak İngiltere’nin Sanayi Devriminin öncüsü olmasından kaynaklanan rakipsiz ekonomik gücünden doğdu ve başta Almanya ve Amerika olmak üzere başka ülkelerin İngiltere’yle rekabet edecek ekonomik güce ulaşmalarıyla çözülmeye başladı. ABD’nin siyasî hegemonyası da II. Dünya Savaşından ABD’nin dünyanın en büyük ekonomi gücü olarak çıkmasından doğduysa da, bu hegemonya ABD’nin ekonomik üstünlüğünün devam etmesiyle bugüne gelmedi. Tam tersine, çok uzun süredir ABD ekonomik üstünlüğünü siyasî hegemonyası sayesinde devam ettirebildi. Bu yüzden ABD 2008 kriziyle açığa çıkan ekonomik zaafiyetini ekonomik önlemlerle ortadan kaldıramayacağını görünce siyasî hegemonyasını güçlendirmeye, bunu tehdit edebilecek güçleri zayıflatmaya yönelik saldırgan politikalara yöneldi. 2010’da İran’a ambargo uygulanması, 2011’de Suriye ve Libya’da iç savaş çıkartılması, ABD’nin Avustralya’daki askerî varlığını güçlendirmeye başlaması, 2012’de Japon hükümetinin Çin’i kışkırtmak amacıyla ihtilaflı üç adaya el koyması ve nihayet bu yıl Ukrayna’da iç savaş çıkartılarak Amerikan kuklası bir hükümetin kurulması ve Suriye’deki çatışmaların Irak ve Lübnan’a yayılması...
Bütün bunlar ABD hegemonyasını tehdit edebilecek başlıca iki güç olan Rusya ve Çin’i zayıflatmaya ve dünya siyaset sahnesinden bertaraf etmeye yönelik hamlelerdi. Böylece ABD ekonomik gücü askerî gücünü finanse edecek kadar zayıflamadan rakiplerini etkisiz hale getirmeyi hedefliyordu. Fakat bu şu önemli gerçeği göz ardı eden bir stratejiydi: ABD’nin ekonomik gücü, uzun süreden beri bertaraf etmeye çalıştığı rakipleri de dahil olmak üzere, dünya ülkelerinin ABD ile işbirliği yapmasına, ABD merkezli dünya ekonomik sisteminin devamına rıza göstermesine dayanıyordu. Fakat ABD’nin haksız saldırganlığını giderek tırmandırmasıyla artık bu konudaki küresel uzlaşma çatladı. ABD’nin Ukrayna provokasyonu bu konuda bardağı taşıran damla oldu. Bu olay Rusya hâkim sınıfındaki ılımlı unsurları da ABD ile uzlaşmanın asla mümkün olmayacağını, ABD hâkim sınıfının, daha doğrusu ABD-İngiltere-İsrail elitinin Rusya’yı da Sovyetler Birliği gibi parçalayıp etkisiz hale getirme hedefinden asla vazgeçmeyeceğine ikna etti. Geleneksel olarak yabancı etkilere mesafeli bir ülke olan Çin zaten hiçbir zaman Batı’ya karşı gardını indirmemişti, o yüzden Rusya’nın bu yöndeki önerisini hemen kabul etti. Bunun sonucunda ABD’nin nüfuz alanında olmayan büyük ekonomilerin ABD merkezli dünya ekonomik sistemini aşma çabaları resmen başladı.
ABD’nin II. Dünya savaşıyla kurduğu siyasî hegemonyadan elde ettiği temel ekonomik avantaj dolar merkezli dünya finans sistemidir. Savaş sonunda bu sistem kurulduğunda dünya millî gelirinin tam yarısını tek başına ABD üretiyordu ve dünyanın geri kalan bütün ülkelerinin ABD’den ithalat yapmak için dolara ihtiyacı vardı. Bu yüzden sistem o zamanki dünya ekonomisiyle uyumluydu ve herkesin işine geliyordu. Fakat bugün ABD dünya millî gelirinin sadece 6’da birini üretiyor. Daha da önemlisi, ABD 30 yıldır cari açık veren bir ülke, yani dünyanın geri kalanı ABD’den ABD’nin dünyanın geri kalanından satın aldığı mallar kadar mal satın almak istemiyor. Bu yüzden salt dış ticaret mantığıyla bakarsak doların cari denge sorunu olmayan ülkelerin paraları karşısında son 30 yıldır sürekli değer kaybetmesi gerekirken bu olmadı. Çünkü ABD’nin cari açığını finanse etmek için bastığı karşılıksız dolarları başta petrol ve doğal gaz olmak üzere her türlü emtiayı satın almak için, herhangi bir başka ülkeye herhangi bir ödemeyi yapmak için dolara ihtiyaç duyan diğer ülkeler kapışıyor, kullanmadıkları kısmını da merkez bankalarında rezerv olarak biriktiriyor. Şu anda dünya merkez bankalarının elindeki USD 11 tr tutarındaki döviz rezervinin USD 6.5 tr.u Amerikan doları, ABD’nin 2013 yılı cari açığı ise USD 400 mia. Yani ABD’nin 16 yıllık cari açığını karşılamak için bastığı para başka merkez bankalarınca dolaşımdan çekilmiş, böylece bu paranın doların değeri üzerinde aşağı yönlü baskı yapması engellenmiş durumda. Bu mekanizma ekonomisi en az 30 yıldır sıkıntıda olan, sürekli cari açık ve bütçe açığı veren, kamu borcu sürekli yükselen Amerika için bulunmaz bir nimet.
Anlaşılacağı üzere, ABD’nin ezici ekonomik üstünlüğünü yıllar önce kaybetmiş olmasından ötürü, dünya ticaretindeki ve finans sistemindeki bu dolar egemenliğinin artık hiçbir ekonomik temeli yok, bu iş tamamen kurumsal bir düzenlemeden ibaret. Dolayısıyla, ABD dışındaki ülkelerden yeterli ekonomik ağırlığa sahip bir bölümü bu sistemi terk etmek için harekete geçtiklerinde bunu yapabilirler. Tabiî bunun belli bir maliyeti var; ilk başta ödemeler sisteminde aksamalara, ekonomik verimsizliğe yol açacak sıkıntılı bir süreç. Ama ABD doların rezerv para olarak kalmasında önemli rol oynayan birtakım ülkelere daha ağır maliyetler ödetmeye kalkarsa, elbette bu ülkeler doları rezerv para olarak kullanmaktan vazgeçmenin maliyetini göze alırlar.
İşte ABD 2010’dan beri sürekli yükselen saldırganlığını bu yıl iyice tırmandırıp, daha önce Rusya’nın engellediği Ukrayna üzerinden Rusya’yı parçalama planını tekrar devreye sokmakla bunu yapmış oldu. Bu olay Rusya’nın egemenleri arasındaki Batı’yla hâlâ uzlaşma olabileceğine inanan kesimi de Putin’in yanında yer almaya itti. Ekonomi yönetiminde Rusya’dan daha başarılı olan Çin zaten dolardan kaçışa hazırdı, uzun süredir bu konuda çalışma yapmaktaydı. ABD Ukrayna’da tezgâhladığı darbenin Ukrayna’yı ele geçirmesine yetmediğini görüp ekonomik yaptırımlarla Rusya’ya diz çöktürmeye girişince Rusya da Amerikan dolarını hedefe koydu. Böylece geçen Ağustostan itibaren BRICS ülkeleri Rusya ve Çin önderliğinde, kendi aralarındaki ticareti kendi paralarıyla gerçekleştirmek üzere arka arkaya görüşmeler yapmaya, anlaşmalar imzalamaya başladılar. Bunun ardından çok büyük bir emtia alıcısı olan Çin’in bazı emtialarda yuanla işleyen borsalar kurma girişimleri geldi.
Bugün BRICS ülkeleri dünya nüfusunun % 40’ını oluşturuyorlar ve dünya millî gelirinin % 30’unu üretiyorlar. Bu güçleriyle bile hemen olmasa da yakın gelecekte karşılıksız para basarak dünyayı satın alma avantajını ABD’nin elinden alabilirler. Alacaklar da, çünkü buna seyirci kalmaları onlar açısından yavaş bir intihar olur, çünkü ABD derin devletini elinde tutan neocon ekibi ne pahasına olursa olsun dünyanın tek hâkimi olma hedefinden vazgeçmiyor ve bu hedefin içindeki kilit adım Rusya ve Çin’in parçalanıp dünya siyasetinden bertaraf edilmesi!
Ne var ki bu ekip bu hedefine ulaşmak için çıkarmak zorunda olduğu savaşları daha önceki 30 yılda olduğu gibi bundan sonra da karşılıksız para basarak finanse edebileceğini sanıyor, daha doğrusu umuyor. Buna bizde “Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak” derler. ABD, daha doğrusu son yıllarda her büyük planı akamete uğradıkça daha çok çıldıran neoconlar artık bunu yapabilme fırsatını kaçırdı. Sonuna kadar zorlayacaklar, fakat yapamayacaklar. Yapamadıklarını gördükleri an imparatorluğun çöküşü başlamıştır, o zaman Amerika’da kopacak kıyametin gürültüsü uzak galaksilerden bile duyulacaktır.