Daha iki gün önce, 21 Haziranda Türkiye’nin dış ticaret açığı 2001 krizini tetikleyen seviyeye ulaşmış, cari açığı da 2001 seviyesine ulaşmak üzereyken, IMF’nin bu konularda hiç bir kaygı duymamasını çok garip bulduğumu yazmıştım. Evet, IMF eline düşen ekonomilerin seyrini tahmin etmekte hiç bir zaman çok başarılı olmadı; ama Türkiye bağlamında daha üç yıl öncesinde Türk Lirasının aşırı değerlenmesi, büyüyen cari açık ve sermaye kaçışı mekanizmasıyla ortaya çıkmış bir kriz var. Şu anda da aynı aşırı değerlenmiş TL-büyüyen cari açık mekanizması devrede, ve sermaye kaçışının öncü dalgası da 24 Nisan referandumu ertesinde ilk işareti vermiş durumda. IMF bürokrat zihniyetli, vasat düzeyde iktisatçılardan oluşsa da, bu kadar bariz bir kriz riskini algılayamayacak kadar yeteneksiz olabilir miydi? Bu soruya evet demek çok zor olduğu için şu soruyu sormuştum: Acaba IMF Türkiye’nin bir kukla Kürdistan kurulmasına karşı çıkmamaya ve ABD’nin bölge için öngördüğü BOP projesinin taşeronu olmaya razı edilmesi için bir ekonomik darboğaza girmesine çanak mı tutuyor? Önce Türkiye’nin büyük döviz açığına sürüklenmesine seyirci kalıp, daha sonra hükümeti “Biz destek vermezsek ekonominiz krize girer, iktidarınız sallanır” diye tehdit ederek Bush yönetimine maşalık yapmaya mı hazırlanıyor?
Sağolsun IMF bizi fazla merakta bırakmadı. İki gün içinde mütareke basını yazarlarının ve IMF lobisinin “komplo teorisi!” diye bağırmalarına yol açacak bu soruma IMF’den güçlü bir “Evet!” cevabı geldi. Bugünkü Cumhuriyet gazetesinden okuyalım:
“IMF’nin 8. gözden geçirme kapsamında yaptığı görüşmelerde hükümete ‘Yeni finansman kaynağı aramak yerine 8.5 mia.lık ABD kredisini kullanın’ önerisinde bulunduğu ortaya çıktı. Bilgi veren kaynaklar ‘Bu durum açık bir şekilde ABD’nin IMF’yi yönlendirmesiyle gerçekleşiyor’ görüşünü iletti.”
Unutanlar için küçük bir hatırlatma: 8.5 mia.lık Amerikan kredisinin önşartı Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki askerî varlığını geri çekmesi ve bu bölgede ABD’nin onayı olmadan hiç bir güvenlik operasyonu yapmamasıydı. Yani 8.5 mia.ın karşılığı Türkiye’nin kukla Kürdistan’ı de facto tanıması, PKK ile mücadeleden vazgeçmesi ve milyonlarca Türkmeni peşmergelerin insafına terk etmesidir.
IMF’nin bu sözlerini “IMF’nin yanlış politikaları Türk ekonomisini çökertecek” diye uyardığımızda, “IMF’de başta ABD olmak üzere G-7’nin sözü geçer. IMF bizim gibi ülkelere ekonomiyi düzeltmek için girmez; ekonomiyi Batı sermayesine açmak veya Batı’nın borçlarının tahsilatçılığın yapmak için girer” dediğimizde, “Biz de IMF’nin üyesiyiz” diye bağırararak IMF’yi bir uluslararası hayır kurumu gibi göstermeye çalışan IMF lobisine ve “Ekonomik kriz yeni bir millî güvenlik tehdididir; ateş çemberindeki Türkiye’nin ekonomisi IMF’ye teslim edilemez” dediğimizde seyirci kalanlara ithaf ediyorum. Artık IMF’nin Türk ekonomisi üzerindeki vesâyetinin neye hizmet ettiği konusunda en ufak bir şüphe kalmamıştır. Bugün Türk ekonomisinin IMF tarafından yönetilmeye devam etmesini desteklemek veya buna seyirci kalmak, Türkiye’nin bölünmesi girişimlerinini desteklemek veya bu girişimlere seyirci kalmak anlamına gelmektedir.