Uzun süredir ABD ve AB'de resmî ya da gayriresmî çeşitli odaklar Türkiye'ye Ermenistan'la olan sınırını açması için baskı yapma çabası içindeler. Son zamanlarda bu talebi dile getirenler sınırın açılmasının Erzurum-Kars yöresi için bir ekonomik kurtuluş çaresi olacağını, IMF-Dünya Bankası reçeteleri altında bütün Türkiye'de olduğu gibi büyük bir daralma yaşayan yöre ekonomisinin “ciddî bir patlama” yaşayacağını da öne sürmeye başladılar. Baştan söyleyelim ki, bu iddia gerçeği yansıtsa dahi böyle bir talep kabul edilmemelidir. Çünkü uluslararası ilişkilerde millî güvenlik her şeyin üzerindedir. Bu perspektiften bakıldığında Ermenistan Cumhuriyetinin daha bağımsızlık bildirgesinde Doğu Anadolu'dan “Batı Ermenistan” olarak söz etmesi ve sözde Ermeni soykırımını uluslararası camiaya kabul ettirmeyi bir görev olarak benimsemesi bu ülkenin Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığını resmî politika olarak benimsediğini göstermeye yeterlidir. Ermenistan'ın bu talep ve görüşleri ülkenin kuruluş dönemine münhasır kalmayıp bugüne kadar Ermenistanlı devlet adamları tarafından çeşitli platformlarda dile getirilmiştir. Ermenistan Devlet Başkanı Koçaryan Haziran 2004'te İstanbul'da gerçekleştirilen NATO zirvesine Türkiye'nin sözde soykırımı tanımamasını gerekçe göstererek katılmamıştır. Ermenistan'ın dost ve kardeş Azerbaycan Cumhuriyetinin topraklarının % 20'sini işgal altında tutması ve PKK'ye aktif destek vermesi de bu devletin Türkiye'ye ve Türklere yönelik düşmanca tutumunun başka tezahürleridir. Bize karşı bütün politikasını düşmanlık üzerine kuran böyle bir ülkeyle, sağlanacak ekonomik çıkarlar ne denli büyük olursa olsun, ticarî ilişki kurmak veya ilişkileri normalleştirmek olağanüstü bir gaflet ve dalâlet olacaktır.
Öte yandan Ermenistan'la sınırların açılmasının Erzurum-Kars (Ardahan ve Iğdır dahil olmak üzere) yöresinde ekonomik patlama yaratacağı iddiaları da bütünüyle mesnetsizdir. Birincisi bu ülke çok küçüktür. Ermenistan 2001 nüfus sayımında nüfusunu 3 milyon olarak tespit ettiğini açıklamıştır. O tarihten bugüne kadar ekonomik sıkıntı sebebiyle ülkeyi 900 bin kişinin terk ettiği bilinmektedir. (Bunların tahminen 50-60 bini ülkemizde ikamet etmektedir.) Bu hesaba göre ülke nüfusu şu anda 2 milyon 100 bin kişi olmak gerekirken birçok bağımsız kaynak (2001 sayım sonuçlarının şişirilmiş olması sebebiyle) Ermenistan'ın bugünkü gerçek nüfusunun en fazla 1.5 milyon olduğunu, muhtemelen de 1 milyonla 1.5 milyon arasında bir yerde olduğunu bildirmektedir. İkincisi, bu ülke fakirdir. Fert başına millî gelir 900 dolar civarındadır. 2003 yılında Ermenistan'ın toplam ithalatı 1.4 milyar dolar olmuştur. Yani bu ülke Türkiye'nin toplam ihracatının sadece % 2'si kadar ithalat yapabilmektedir. Doğal olarak sınırlar açılırsa bunun hepsini Türkiye'den almaya başlayacak değildir. Ayrıca bu ülke zaten ihtiyacı olan Türk mallarını Gürcistan ve İran üzerinden almaktadır. Bunun boyutu da yılda 40-50 milyon dolar gibi önemsiz bir rakamdır. Sınır kapısı açılırsa bu rakamın kayda değer bir artış göstermesi için bir sebep görünmüyor. Türkiye aynı malı yine aynı fiyata satacaktır. Sadece Gürcistan ve İran'ın komisyonu aradan çıkmış olacağı için Ermenistan aynı malları daha ucuza tedarik etmiş olacaktır. Şu anda dolaylı ticarete konu olan mallar da Türkiye'nin çeşitli hafif sanayi ürünleridir. Bunların hiç biri Erzurum-Kars yöresinde üretilmemektedir. Dolayısıyla bu ticaret hacmi artsa bile bu artışın Erzurum-Kars yöresine ciddî bir katkı sağlaması muhtemel değildir.
Öte yandan Ermenistan'ın ihracatı da vardır: 2003'te 1.1 mia.lık ihracat yapmıştır. Bu ihracatın önemli bir bölümü ise tarım ve hayvancılık ürünleridir. İki ülkedeki tarım ve hayvancılıktaki girdi maliyetlerinin açık farkla Ermenistan lehine olması sebebiyle, sınırların açılarak serbest ticaretin başlaması bir tarım-hayvancılık bölgesi olan Erzurum-Kars yöresinin ekonomisine zarar verecektir. Sonuç olarak, Ermenistan sınırının açılmasının Erzurum-Kars yöresinde ekonomik patlama yaratacağı iddiaları mesnetsizdir; muhtemelen bunun tam tersi geçerlidir. Zaten bu iddiaların hep AB, ABD ve yurt içinde bu merkezlerin denetimindeki lobilerden kaynaklanması da işin içyüzünü ortaya koymaya yeterlidir. Amaç ekonomik sıkıntıları ve bu haline bakmadan Karabağ'da giriştiği işgal macerası sebebiyle gün geçtikçe eriyen bu Hıristiyan devleti ölümden kurtararak canlandırmak, daha sonra bölgede Batı'ya bağlı ikinci bir İsrail olarak kullanmaktır. Türkiye de kendisine düşmanlığı ulusal politika haline getirmiş olan bu ülkenin emperyal planlar ve Hıristiyan dayanışması uğruna güçlendirilmesine âlet edilmek istenmektedir.
Erzurum-Kars insanının yalan propagandayla bu oyuna taraftar yapılmaya çalışılması da ibretle izlenecek bir durumdur. Erzurum-Kars platosu bir doğa cennetidir. Batıda Ovacık-Erzurum, güneyde Erzurum-Kağızman hattıyla sınırlanan yayla bölgesi baharda bele kadar yükselen ve yazın kurumayan çayırlarıyla tek başına bütün Türkiye'nin et ve süt ürünleri ihtiyacını rahatça karşılayacak kapasitededir. Bölgedeki derin yoksulluk Özal'dan itibaren uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla Türk tarım ve hayvancılığının adım adım tasfiye edilmesinin sonucudur. Bu politikaları dayatarak Erzurum-Kars'ın ekonomisini çökerten Batı, şimdi bu çöküşe çözüm olarak düşman bir ülkeye kucak açılmasını önermektedir. Türkiye bugün AB ve ABD'nin dayattığı IMF ve Dünya Bankası politikaları yerine tarım ve hayvancılıkta AB ve ABD'nin kendi ülkelerinde uyguladıkları politikaları uygulamaya başladığı anda Erzurum-Kars yeniden Türkiye'nin hayvancılık merkezi olacak ve kısa zamanda refaha kavuşacaktır.