SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



Enflasyonun Tek Sebebi Yok (Finansal Forum, 25 Şubat 1998)


Bu köşede 1997 Ocağından itibaren Türkiye'deki enflasyonu, yalnızca bütçe açığı-yükselen para arzı- nflasyon şeklindeki bir sebep-sonuç mantığıyla açıklamanın eksik kalacağını birçok defa yazdım. Ancak bu konunun ekonomi gündemine yerleşmesi geçen sonbaharda IMF ile yapılan görüşmelerde heterodoks tedbirlerden söz edilmesiyle gerçekleşti. Fakat Türkiye'de çoğu zaman olduğu gibi konunun ne olduğu tam olarak ortaya konmadı; bu konu da meselenin sağını solunu bölük pörçük ele alan, fakat bu arada son derece keskin tavırlar almaktan da kaçınmayan bir yaklaşıma kurban gitti. Son günlerde bazı meslektaşlarımızın konuyla ilgili yazılarını maalesef bu kategoriye dahil etmek zorundayım. Bu yazıların anafikri enflasyonun bütçe açığından başka sebebi olmadığı... Üslupları da nedense şu tarzda: "Bırakın bu, sanayinin oligopolist yapısı, vadeli kontratlar, yapısal enflasyon gibi boş lafları. Bütçe açığını sıfırlayın da bakın bakalım enflasyon diye bir şey kalıyor mu.”
 
Bütçe açığını enflasyonun tek sebebi olarak görme mantığı, kökeni David Hume'a, yani 18. yüzyıla giden monetarizm mantığıdır ve gelişmiş kapitalist ekonomilerin istikrarlı dönemlerdeki pratiği tarafından büyük ölçüde doğrulanmaktadır. Öte yandan aynı ekonomilerin 1929 bunalımı ya da dünya savaşları sırasındaki pratiği tarafından doğrulanmamaktadır. Enflasyonun âmiyane tabirle "karşılıksız para basma" dışındaki faktörler tarafından da körüklenmesi olgusunun gelişmiş bir teorik çerçeveye kavuşması ise son 15 yılda başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere çeşitli azgelişmiş ülkelerdeki kronik enflasyonun incelenmesi sonucunda gerçekleşmiştir. Bu alandaki çalışmalara göre enflasyonun bütçe açığının monetize edilmesi dışındaki başlıca sebepleri her türlü endeksleme, vadeli kontratlar, sanayinin ve finans sektörünün oligopolist yapısından kaynaklanan fiyatlama davranışları ve enflasyonist beklentilerdir. Konuya bu açıdan yaklaşan çalışmalar "yapısalcı okul" olarak adlandırılıyor. Enflasyona klasik monetarist anlayış yaklaşımı ekonomi politikası düzleminde "ortodoks" istikrar tedbirleri şeklinde tezahür ederken, yapısalcı yaklaşım "heterodoks" tedbirler önermektedir. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta, yapısalcı yaklaşımın enflasyonun moneter açıklamasını reddetmemesi, fakat sebeplerin bundan ibaret olmadığını ileri sürmesidir. Bu itibarla heterodoks paketler genellikle ortodoks tedbirler ve bunlara ek olarak heterodoks tedbirlerden oluşmaktadır.
 
Yapısalcı okulun enflasyon paradigmasını burada anlatmam mümkün değil. Burada sadece bazı olgulara işaret etmek istiyorum. Bizatihi Türk ekonomisinin verileri, Enflasyon =a (D(Para Arzı)), ve D(Para Arzı)=(Bütçe Açığı) gibi bu mantığın zorunlu sonucu olan doğrusal ilişkileri doğrulamıyor. Mesela 1993'te Para Arzının (M1) yıllık artışı yüzde 72, enflasyon yüzde 71 olmuş. Buna karşılık 1991'de Para Arzı yüzde 48 artmış, enflasyon yine yüzde 71. Benzer şekilde, 1993'te bütçe açığı (Kamu Borçlanma Gereği) GSMH'nın yüzde 11.7'si, Para Arzındaki artış yüzde 72. Buna karşılık 1995'te bütçe açığı GSMH'nın yüzde 5.4'ü, Para Arzının artış oranı ise yüzde 85.
 
Yine bu yazılarda "Bütçe açığı olup da enflasyon olan ülke var mı?" sorusuyla Hume–Marshall -Friedman mantığı doğrulanmaya çalışılıyor. Ben de başka bir soru sorayım: Peki Almanya'da yüzde 3.2'lik bütçe açığı yüzde 1.8'lik enflasyon yaratırken ya da Japonya'da yüzde 4.1'lik bütçe açığı yüzde 1.6'lık enflasyon yaratırken Türkiye'de 5.4'lük bütçe açığı neden yüzde 79 oranında enflasyon yaratıyor?
 
Türkiye'de oligopolist yapıdaki sektörlerdeki fiyat artışlarının rekabetçi sektörlerden farklı bir dinamik gösterdiği açıktır ve bu konuda çeşitli incelemeler mevcuttur. 1980'lerin ikinci yarısında, enflasyonun 60'lar platosunda kronikleşmeye başladığı dönemde otomobil üreticilerinin sene başında bütün yıl için iki ayda bir yapılacak fiyat artışlarını belirledikleri hatırlardadır. Bunun enflasyonu sürekli kılacak bir etkide bulunduğu inkâr edilebilir mi? Enflasyonist ataletin oluşumunda vadeli kontratların önemi daha da büyük. Geçenlerde Türkiye'yi ziyaret eden eski Arjantin Merkez Bankası Başkanı ve Maliye Bakanı Cavallo sırf bu noktadan hareket ederek yüzde 2000'lerdeki enflasyonu düşürmenin yüzde 100'lerdeki enflasyonu düşürmekten daha kolay olduğunu, çünkü enflasyon bu seviyeye yükselince ortada vadeli kontrat kalmadığını söyledi.
 
Bu konuda daha söylenebilecek çok şey var, ama ben bu kadarının bile yapısalcı yaklaşımın öyle birkaç parasalcı klişeyle bir kenara atılamayacağını göslerdiğini sanıyorum. Ayrıca teorik açıklamaların ötesinde, bu yaklaşımın Arjantin'in Austral planı, İsrail'in Frenkel planı gibi kronik enflasyona karşı başarılı olmuş programlarda uygulanmış olduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Son olarak, meslektaşlarıma sosyal bilimlerde, özellikle de iktisatta "Bu iş budur; gerisi de laf - ı güzâftır" tarzında bir yaklaşımın hiçbir zaman verimli olmayacağını, sosyal bilimlerde her zaman bir konuda farklı bakış açılarına göre farklı doğrular olabileceğini hatırlatmak isterim.
 
Finansal Forum, 25 Şubat 1998. 

HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.