SELİM SOMÇAĞ
Ekonomik Danışmanlık

Bağımsız, Objektif, Güvenilir



DİE'DEN HAYALÎ STOK İTİRAFI (4 Kasım 2004)


21 Şubat 2001 devalüasyonu arz tarafında girdi maliyetlerini olağanüstü tırmandırıp,  talep tarafında gelirleri olağanüstü aşındırarak ekonomiyi derin bir resesyona soktu.   Böylece 2001 yılında millî gelir % 9.5 gibi rekor bir boyutta geriledi.   Ekonomi bu gerileme sürecine yuvarlanmışken uygulamaya konan yeni IMF programı Türk ekonomisini canlandırmayı değil,  IMF yönetimini ürkütecek boyuta ulaşmış olan dış borçların,  özellikle de IMF’ye olan borçların bir an önce geri ödenmesini amaçlıyordu.   Böylece resesyonla ve işsizlikle boğuşan Türk ekonomisine millî gelirin % 6.5’i gibi hiç bir ülkede uygulanmamış ağırlıkta (şu anda dünyada Türkiye’den sonra en sıkı maliye politikasını uygulayan Brezilya’da bu oran % 3.25) daraltıcı bir maliye politikası ve buna paralel katılıkta bir gelirler politikası uygulandı.   Bu şartlar altında ekonominin resesyondan kurtulması,  büyümenin yeniden başlaması çok uzun zaman alacaktı.    Bu tahlil doğrultusunda 2002 yılında % 1-2 mertebesinde büyüme rakamları beklenirken DİE 2002’nin ikinci çeyreğinden itibaren % 10’larda gezinen büyüme rakamları üretmeye başladı.   Bu kadar derin bir resesyonun ortasındaki bir ülkeye iç talebi bu kadar kısan bir maliye politikası uygulanacak ve ekonomi buna derhal çok yüksek büyüme hızlarıyla cevap verecekti.   Bu ekonominin temel kurallarını hiçe sayan bir sonuçtu.

 

Konuyu incelemeye başladım.   Büyüme rakamlarında derhal göze çarpan büyük bir garabet vardı.   Büyümenin sadece cüzî  bir bölümü millî gelirin aslî bileşenleri olan kamu harcamaları,  yatırımlar,  tüketim ve net ihracattan kaynaklanıyordu.   2002 yılı için DİE’nin hesapladığı % 7.7 oranındaki büyümenin sadece 0.7 puanlık bölümü gerçek anlamda millî gelir artışından kaynaklanıyordu.   Geri kalan 7 puanlık bölüm stok artışlarını yansıtıyordu.   Bu tarihte görülmemiş,  ekonomi mantığına aykırı bir durumdu.   Çok yüksek büyüme olan,  talebin sürekli arttığı dönemlerde bile Türk ekonomisindeki stok artışı millî gelirin % 1’ini bile bulmazken,  gerçek büyümenin % 0.7 olduğu,  talebin canlanmadığı bir ortamda millî gelirin % 7’si kadar stok üretilmiş olması için bütün sanayicilerin delirmiş olması gerekiyordu.

 

Bu çarpık tablo üzerine, çalışmamı millî gelir hesaplama yöntemi üzerinde yoğunlaştırarak meseleyi kısa sürede çözdüm.   Yüksek büyüme hızının elbette bir maddî temeli vardı:   Sınaî üretim.   2002 yılında sanayi üretimi gerçekten de % 9.1 oranında artmıştı.   DİE bunu temel alarak millî gelirin % 7.7 oranında arttığını hesaplıyordu.   Fakat unutulan nokta şuydu:   Derin resesyon ortamında artık sanayi ürünleri çok daha düşük katma değerle satılabiliyordu;  dolayısıyla aynı miktarda üretim eskisine göre daha az katma değer,  dolayısıyla daha az millî gelir üretiyordu.   Sınaî üretiminden yola çıkılarak millî gelirin tahmin edilmesine imkân veren bu üretim parametreleri Türkiye ekonomisi input-output matrisinde yer alıyordu.   Bu parametreler zamanla değiştiği için DİE 1973’ten itibaren matrisi her 6 yılda bir yeniliyordu.   Matris son olarak 1996’da yenilenmişti,  dolayısıyla 2002’de de yenilenmesi gerekiyordu.   Bu sayede 2001 kriziyle köklü biçimde değişen katma değer parametreleri yakalanabilecekti.   Fakat nedense 2002’de matris yenilenmemişti;  2002 millî geliri hâlâ 1996’nın çok daha yüksek kâr ve ücret seviyelerine göre hesaplanıyordu.   Bu yüzden üretim esasına göre hesaplanan millî gelir şişiyor,  ikinci hesaplama yöntemi olan harcamalar yönteminde ise bu şişirme bölümün karşılığı bulunamıyordu,  çünkü aslında böyle bir gelir oluşmadığından tabiatıyla harcanmamıştı da.   Bunun üzerine iki yöntemle hesaplanan millî gelirin eşitlenmesi için DİE “olsa olsa” mantığıyla 7 puanlık fazlanın satılmayıp ( dolayısıyla harcamaya da dönüşmeyip) stoklarda tutulan üretim artışı olduğu hükmüne varıyordu.   Yoksa ölçülüp biçilerek,  sayımla elde edilmiş bir stok rakamı söz konusu değildi.

 

Ortada “İstatistiklerle Nasıl Yalan söylenir?” kitabına geçecek türde bir çarpıtma vardı.   Ve bu çarpıtma sayesinde Türk ekonomisini altüst eden IMF programı başarılı gösterilmek isteniyordu.   Konuyu teknik ayrıntılarıyla inceleyerek “Ekonomi 2002’de Büyüdü Mü?” başlığıyla makale haline getirip İktisat, İşletme Finans Dergisinin Haziran 2003 sayısında yayınladım.  (Bu makaleyi bu sitenin Makaleler/Ekonomi-Siyaset) bölümünde bulabilirsiniz.)   Makaleyi yayınladıktan sonra fırsat buldukça medyada bu konuyu gündeme getirdim ve DİE’yi açıklama yapmaya,  Türk iktisatçılarını da bu konuyu ele almaya davet ettim.   Aslında % 0.7 büyüyen ekonominin % 7.7 büyüdüğü ilân ediliyor,  10 yıldır Türk ekonomisini incelemekle iştigal eden bir uzman bu çarpıtmayı delilleriyle ortaya koyuyor,  fakat kimseden çıt çıkmıyordu.   Bu dönemde yalnızca bir kişi,  değerli iktisatçı Prof. Korkut Boratav Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde konunun önemine değinerek makalemden söz etti,  iktisat camiasının bu konuyu ele alması gerektiğini dile getirdi.  Fakat aslında ortada böyle bir camia olmadığı,  ekonomi gündemi IMF’nin emrindeki televole iktisatçıları ve finans piyasasında iktisatçı etiketiyle çalıştırılan çoluk çocuk tarafından belirlendiği için bu çağrılar sonuçsuz kaldı.

 

Bu arada zaman akıyor,  üç aylar geride kalıyor,  DİE 2003 yılında da input-output matrisini yenilemediği için millî gelir hesaplarındaki çarpıtma sürüyor,  2002’deki boyutta olmasa da 2003 millî gelirinde de stoklar mantık dışı boyutlarda seyretmeye devam ediyordu.   2003’te 5.8 olarak açıklanan millî gelir artışının da tamı tamına 3.1 puanı,  yani yarıdan fazlası stok artışından kaynaklanıyordu.   Tabiî gerçekte mevcut olmayan,  DİE’nin masa başında uydurduğu stoklardı bunlar...   2004’ün ilk iki döneminde de normalin üzerindeki stok artışları (toplam büyümedeki oranları artık düşmekle beraber) devam etti.   Böylece Türk ekonomisi 10 dönem üst üste stok biriktirerek de bir rekor kırmış oldu.   Daha önce stoklar en fazla 4 dönem üst üste artmıştı;  o da 2000 yılı gibi çok özel bir yılda...   Stokların tipik hareketi ise ortalama 2 dönem artıp,  2 dönem azalmak şeklindeydi ki,  firmaların stok yönetimi mantığına uygun olan da budur.   Böylece belli dönemlerde stok artışlarının akıl dışı boyutlara ulaşması garabetinin yanına  bir de ikibuçuk yıldır sürekli artan stoklar eklenmişti.   Bu durumun nasıl bir garabet arz ettiğini stokları 1993 başından itibaren sabit fiyatlarla gösteren aşağıdaki grafikte görebilirsiniz.

 

İşte bu sırada Mecliste Irak saldırısı sırasında Türkiye’yi Amerikan askerine işgal ettirecek olan hükümet tezkeresine karşı yaptığı mücadeleyle tanıdığımız İstanbul Milletvekili Emin Şirin bana ulaşarak bu konuyla ilgilendiğini,  bu konuda DİE’den sorumlu Devlet Bakanı Beşir Atalay’a bir soru önergesi vermek istediğini iletti.  Ben de kendisine konuyla ilgili bütün çalışmalarımı verdim.   İşte istanbul Milletvekili Emin Şirin’in soruları,  ve işte DİE’nin bu sorulara verdiği cevap:

 

Soru: Gerek birinci üç aylık dönemde, gerek ikinci üç aylık dönemde meydana gelen stok artışının, kalem kalem tadadi dökümü nedir? Bu stok artışları hangi kalemlerde meydana gelmiştir?”

 

“Cevap: Harcamalar yöntemiyle GSYİH hesaplama çalışmalarında stok değişmeleri üretim yöntemiyle GSYİH sabit gelişme hızı esas alınarak kalıntı yöntemiyle hesaplanmaktadır. Sabit fiyatlarla hesaplanan stok değişimlerinin cari fiyatlara dönüştürülmesinde ise toptan eşya fiyat indeksi kullanılmaktadır. Bu nedenle ayrıntısının verilmesi mümkün olmamaktadır.

 

GSYİH hesaplarında katma değer artış hızının, üretim artış hızına eşit olduğu varsayımı kabul edilmektedir. Katma değer/output oranı sabit varsayıldığından input/output oranındaki değişiklik katma  değere yansımamaktadır. Dolayısıyla, stok değişmeleri kaleminde yer alan bilgilerin, katma değer artış hızının, üretim artış hızına eşit olduğu varsayımı dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.”

 

Görüldüğü gibi DİE tamamen benim makalemde ileri sürdüğüm gibi,  stok artışlarının sayım değil,  hesaplama olduğunu ve üretim yöntemiyle hesaplanan millî gelirle harcamalar yöntemiyle hesaplanan millî gelir arasındaki fark olarak,  yani kalıntı yöntemiyle bulunduğunu belirtiyor.   Dolayısıyla benim “Nerede bu minare boyuna ulaşan stoklar?  Türkiye’nin neresindeki,  hangi depolarda?” soruma verecek cevabı olmadığını kabul etmiş oluyor.    Üretim yöntemiyle hesaplanan millî gelir tahmininin katma değer oranlarının yıldan yıla sabit kalması varsayımına dayandığını da kabul ediyor.  Yani zımnen “Eğer 2002 yılında katma değer oranları 1996’ya göre önemli ölçüde değişmişse (ki 2001 kriziyle değiştiği ortada) benim 1996 parametreleriyle hesapladığım millî gelir yanlış olabilir,  stoklar da kalıntı yöntemiyle hesaplandığı için hayalî olabilir” demiş oluyor.  Kısacası,  DİE benim bu konudaki bütün iddialarımı teyit etmiş durumda.  Bu teyit şu anlama da geliyor:  Millî gelir 2002’de % 7.7 değil,  sadece 0.7,  2003’te de % 5.8 değil 2.7 oranında büyümüştür.   Dolayısıyla Türkiye’nin millî geliri bu yıl gerçek anlamda % 10 büyüyebildiği takdirde 2000 yılı seviyesine ancak ulaşabilecektir.   Aslında 2000’den beri uygulanan IMF programları büyüme anlamında Türkiye’ye tam 4 yıl kaybettirmiştir.

 

Şimdi Emin Şirin’e yapılan bu açıklamadan sonra DİE’ye yeni sorular sormalıyız: 

 

1.        1973’ten beri her 6 yılda bir yenilediğin input-output matrisini neden 2002’de yenilemedin?  Neden hâlâ millî gelir tahminini 1996’dan kalma parametrelerle hesaplamaya çalışıyorsun?  

2.        DİE istatistik bilimine ve incelediği alanla ilgili displinlere göre hareket eden bir kurum mudur,  yoksa emir-komuta anlayışı içinde önüne konan şablonları doldurmakla meşgul olan bürokratik bir aygıt mıdır?   Millî gelirin 7.7 oranında artması,  fakat bunun tamı tamına 7 puanının stok artışından kaynaklanması gibi bir garabetin ekonomi dsiplininde yeri var mıdır?   Yılllardır ortalama 2 dönem artıp 2 dönem azalan stokların 10 dönem boyunca üst üste artması başka bir garabet değil midir?   DİE bünyesinde iktisatçı yok mudur?   Bunlar bu garabetlere dikkat çekip ,”Böyle sonuç olmaz,  âleme rezil oluruz,  matrisi yenileyip bu saçma sonuçları düzeltelim” dememişler midir?   Demişlerse neden bu uzmanlar dinlenmemiştir?   Neden bilimin,  doğrunun ve hakkı sesi dinlenmeyip IMFye yaltaklanmak,  Türkiye’nin temeline dinamit koyan IMF programını başarılı göstermek yolunda karar verilmiştir?

 

Bu konuyu gerçekler bütün açıklığıyla kamuoyua malolana kadar izlemeye devam edeceğiz.   Edeceğiz de,  ekonomi dünyasında tek kişilik muhalefet ordusu olarak bir Selim Somçağ,  mecliste yine tek kişilik ordu olarak bir Emin Şirin olmasaydı bu konudan kimsenin haberdar olmayacağı,  DİE’nin bu saptırmasının belki de hiç bir zaman ortaya çıkmayacağı gerçeği sizi rahatsız etmiyor mu?   Bu ülkede üniversiteler yok mu?   Üniversitelerin ekonomi bölümlerindeki öğretim üyeleri yalnızca Amerika’da yazılmış kitapları öğrenciye tedris etmekle mi meşgul olurlar?   Bunların içinde Türk ekonomisinin güncel verilerini izleyen,  yorumlayan,  bu işlere kafa yoran yok mudur?   Üniversiteleri bir yana bırakalım...   Bu ülkede iktisat diploması sahibi kaç kişi var?   Bunların meslek kuruluşları,  fikir platformları yok mudur?   (Televoleci profesörlerin güdümündeki Amerika ve IMF yalakası çoluk çocuk tayfasını saymıyorum tabiî.)   Peki ya muhalefet partileri?   Ekonomi muhalefeti yalnızca “Çiftçi mazot alamıyor,  emekli aç” demekle mi yapılır?    Nerede bunların ekonomiyle ilgili organları,  çalışma grupları?   Bunlar ekonomik verileri eleştirel bir titizlikle izleyip değerlendirmiyorsa,  onu bırakalım,  hiç olmazsa İktisat, İşletme, Finans gibi içerikli bir ekonomi dergisini izlemiyorsa,   neyin muhalefetini,  nasıl yapacaklar?

 

Biz sayın Emin Şirin’le bu konuyu takip etmesine edeceğiz de,  asıl mesele burada:  Ülkenin üzerine serpilmiş olan ölü toprağı kalkmak bilmiyor.   Uyan artık Türkiye!


HUKUKÎ UYARI: selimsomcag.org sitesinde yer alan bilgi, haber ve yorumlar güvenilir olduğuna inanılan kaynaklardan derlenen veriler ve bunlara dayanan kişisel yorumlardır. Kamuoyunu aydınlatmak amacıyla yayınlanan bu bilgi ve yorumlar hiç bir şekilde tavsiye veya yatırım danışmanlığı niteliği taşımaz. Bu bilgi ve yorumlara istinaden yapılacak işlemler sonucunda doğabilecek zararlardan selimsomcag.org hiç bir şekilde sorumlu tutulamaz.

Copyright © 2014 Selim Somçağ. Her Hakkı Saklıdır.