ABD’nin Ekonomisini Sopa Zoruyla Koruması
Fed Başkanı Volcker’ın 1980’de % 15’e ulaşan enflasyonu düşürmek için uyguladığı sıkı para politikası sonucunda 1980-1985 arasında dolar Japon yeni, Alman markı, Fransız frangı ve sterline karşı % 50 değer kazanmış, bu da ABD’nin dış ticaret açığının daha da artmasına yol açmıştı.1981’de USD 5 milyar cari fazla veren ABD’nin cari hesabı 1985’te USD 118 milyar açığa dönmüştü ki, bu tutar ABD millî gelirinin % 2.8’ine denk gelmekteydi, yani yıllık potansiyel büyümeyi 2.8 puan düşürmekteydi.
Aşırı değerli dolar yüzünden iç ve dış piyasada rekabet gücü düşen, pazar payı azalan otomotiv, iş makinaları, bilgisayar sektörleri ve hububat ihracatçıları bu duruma çare bulunması için Kongrede lobi yapmaya başladılar. Yakıtı daha tasarruflu kullanan Japon otomobilleri petrol krizi sonrasında ABDotomotiv sektörünün baş belâsı olmuştu. 1980’de ABD’de yerli araç satışı % 21 düşerken artık dünyanın en büyük otomotiv üreticisi haline gelmiş olan Japonya’nın ABD pazarındaki payı % 21’e yükselmişti.Soruna ekonomik çözüm bulamayan ABD çareyi büyük devlet olma gücünü kullanmakta buldu.Japonya ABD yönetiminin baskısıyla Nisan 1981’de Gönüllü İhracat Kısıtlaması (Voluntary Export Restraint) adı verilen bir anlaşmayı imzalayarak 3 yıl boyunca ABD’ye yılda 1.6 milyondan fazla araba ihraç etmemeyi taahhüt etti. İhracatla büyüyebilen bir ekonomi olan Japonya’nın bu anlaşmaya ne kadar ”gönüllü” olabileceğini okurun takdirine bırakıyorum.
Japonya’ya empoze edilen ihracat kısıtlaması batmanın eşiğine gelen ABD otomotiv sektörüne bir süreliğine nefes aldırdıysa da ABD’nin büyüyen cari açığınaçözüm olmadı. Bunun üzerine ABD yine çareyi ekonomik alanın dışına çıkmakta buldu, bu sefer de ticarî rakiplerini paralarını revalüe etmeye zorladı. 22 Eylül 1985’te ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Japonya temsilcileri New York’taki Plaza Otelinde biraraya geldiler. Toplantıdan “dolar dışındaki para birimlerinin belli bir düzen içinde değer kazanmasının yararlı olacağı” sonucu çıktı, yani ABD dışındaki ülkeler ellerindeki dolar rezervlerini serbest piyasada kendi paralarına karşı satıp para birimlerini değerlendirecek, doları ise zayıflatacaklardı. Tarihe Plaza Anlaşması olarak geçen bu anlaşma aslında ABD dışındaki imzacı ülkelerin ekonomik çıkarlarına aykırıydı ama, Batı dünyasının lideri ABD kılıcını çekince hepsi biat etmek zorunda kaldı.
Bu iki olayda ekonomi konusunda büyük dersler saklı. Birincisi, liberal ekonomik doktrinin vazettiği “Bütün kesimler için en yararlı ekonomik çözümü dışarıdan müdahale edilmeyen serbest piyasa mekanizmasının kendiliğinden üreteceği” iddiası koca bir yalandır. 70 yıldır Amerikalı ekonomistlerin yazdığı ders kitapları dünyanın bütün ülkelerindeki üniversitelerde okutulmakta ve öğrencilere serbest piyasanın erdemlerini anlatıp durmaktadır. Gelgelelim 1974’e dek dünyanın en büyük otomotiv sektörüne sahip olan ABD 1981’de bu sektörü iflâstan kurtarmak için Japonya’ya siyasî baskı uygulayarak ABD’ye araba satmasını engellemiştir. Demek ki büyük ekonomik güçler işlerine geldiği noktaya kadar serbest piyasacıdır, kendi çıkarlarına uymadığı zaman ise serbest piyasayı sopayla kovalamaktadırlar.
İkinci ders, bir ülkenin dış ticaret dengesini sağlamakta döviz kurunun ne kadar önemli bir araç olduğudur. Eğer rekabet gücünde dünyada bir numaraysanız sorun yoktur, ama rekabet gücünde geriye düşmeye başlamışsanız, bu yüzden dış ticaret açığınız tehlikeli boyuta ulaşmışsa ekonominizi korumak için atacağınız ilk adım paranızı devalüe ederek ithalatı caydırmak, ihracatı teşvik etmek, böylece dış ticaret açığını azaltmaktır. Büyük dış ticaret açığı, dolayısıyla büyük cari açık veren bir ülkenin parası zaten kendiliğinden değer kaybetmeye başlar. Fakat doların rezerv para olmasından dolayı bu kural 1980’lerde ABD için işlememiştir. Ne var ki ABD bu durum karşısında “Ne yapayım, serbest piyasa bu sonucu veriyor” diyerek işi oluruna bırakmamış, ticarî rakiplerine siyasî baskı uygulayarak doları zorla devalüe ettirmiş, böylece ekonomisine nefes aldırmıştır.Amerikan ekonomisinin macerasına gelecek hafta devam edeceğim.